Sabahattin Ali,çok genç yaşta yitirdiğimiz bir aydınımızdı.
Otuz bir yıllık kısa yaşamına sığdırdığı pek çok şiir,öykü ve romanının yanı sıra,takip edildiği için yurtdışına çıkmak isterken kuşkulu bir biçimde öldü(rüldü)ğüne ilişkin değerlendirilmeleri edebiyat dünyası;Sinop kalesinde yatarken yazdığı 'Aldırma Gönül' türküsünü ise hepimiz biliriz.
Geçtiğimiz yıl en çok okunan romanlardan 'Kürk Mantolu Madonna' ise onun yeni kuşaklar tarafından tanınmasını sağladı.
Öğretmenlik yaptığı sırada bakanlık tarafından bir süre yurtdışına gönderilen Sabahattin Ali, bu romanında Almanya'da bir ressam kızla yakınlaşan,babasının ölümü ile ülkeye dönmek zorunda kalmış; ama,bu ilişkisinin etkisinden kurtulamamış Raif'in hikayesini anlatır.
Bu kitapta insanları cezbeden şey neydi peki?
İlişkilerin eski anlamını yitirdiği,maddi kaygıların yaşamı kuşattığı,sahip olma dürtüsünün vahşice bütün bedenleri sardığı,kazanmak için her türlü entrikanın mübah olduğu,fakat kazanılan her şeyin çok kolay tüketildiği,değersizleştirildiği, yeniden ve daha çok elde etme canavarının doyumsuzluğu,onu doyuramayan insanın çaresizliği,giderek kendine ve bütün insanlığa yabancılaşan ve yalnızlaşan,dürüstlüğünü kaybeden insanların çoğaldığı bir dünyada,'Kürk Mantolu Madonna'daki duyguların yaşanılabilirliğine kuşkulu da olsa inanma;yeniden yaşanamayacağı içinde hayıflanma mı?
Yoksa,kitaptaki 'Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca.Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.'tespiti mi?..