‘İnsan, evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar…’

İnsan ölümlü bir varlıktır. İnsanı evrende ölümsüzleştiren sevgidir, aşktır. Evrenin sonsuzluğu karşısında insanın esamisi bile okunmaz. Fakat insan Allah’ın yarattığı bir kul olarak düşünüldüğünde; ne kadar değerli ve mükemmel olduğu anlaşılır. Yoksa dünyanın büyüklüğü karşısında insanın, fiziki varlık olarak deniz kenarındaki bir kum tanesi kadar bile hükmü yoktur. Bildiğimiz ve bildiğimizi zannettiğimiz bilgi sonsuzluk karşısında hiçbir şey ifade etmez. Demek ki insanı yücelten; insan olmasını sağlayan ve kendini değerli kılan kalbidir; yani sevgisidir, merhametidir.

İnsanı insan yapan en temel özelliği sosyal bir varlık olmasıdır. İnsan, toplum içinde yaşar. Doğada tek başına yaşayan bir insan yoktur. İnsan kendi varlığını toplum içerisinde geliştirir.

İnsanlar arasında en kolay kabul gören; hiç kimsenin karşı koyamayacağı en tesirli ilaç; sevgidir. İnsanoğlunun vazgeçemeyeceği en sihirli anahtar sevgi olmuştur. Sevginin, aşkın açamayacağı kilit yoktur. İster birey, ister toplum olsun sevgisiz yaşayamaz. Her şey unutulur sesini ancak sevgi ve aşk sonsuzluğa ulaştırır. Eğer öyle olmasaydı Yunus Emre, Mevlana bize seslenebilir miydi? Onları unutulmaz kılan nedir? Sevginin, aşkın gücüdür. Gözleri görmemesine rağmen gönül gözüyle çiçekleri, ağaçları gören; elleriyle okşayan; onlarla konuşan Aşık Veysel’in sesini çağlayanlar gibi gür kılan nedir? Aşkın ve sevginin gücü değil midir? Bizi insan yapan ve yücelten kalbimizin sesidir. Ne kadar insansak ne kadar başkalarını da düşünebiliyorsak o kadar insanız. Sadece kendini düşünen insan taş taş üstüne koyamaz. Bencildir. Yalnız kalmaya mahkûmdur.

Bizim inancımız, kültürümüz bize insanlara sevgiyle yaklaşmamızı emrediyor. Medeniyetimiz de sevgi, merhamet ve aşk medeniyetidir. Yüzyıllar boyunca değişik coğrafyalarda birçok milletten insanla birarada yaşadık. Hiçbirinin diline, ırkına karışmadık. Eğer karışmış olsaydık dünya tekdüze bir dünya olurdu. Çoğu millet, bugün dünyada olmazdı. Bu durum bir laf değil, bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.

Her zaman olduğu gibi şimdi de; sesimizi, soluğumuzu geleceğe taşıyabilmemizin yolu sevginin dilinden geçmektedir.