Devlet Sanatçımız Sayın Prof.Dr. Yıldız Kenter'le dil ve tiyatro konusunda eğitim amaçlı istişarelerimiz oldu. Ağustos 2008'deki son görüşmemizde okullardaki Türkçe eğitimini konuştuk. Eksikliği biliyordu, söylediği şu sözlere dikkat çekmek istiyorum:

'Üniversiteye gelen gençler deşifre (anlamı seslendirme) yapamıyor. Çünkü anlamadan okuyor. Şöyle basit bir cümleyle konuyu açayım: Kızım dün Ankara'dan Bodrum'a geldi. Böyle basit bir cümleyi bile düz okuyamazsınız. Gelme zamanı mı; kimin geldiği mi, nereden geldiği mi, nereye geldiği mi önemlidir? Seslendirirken bunu tonlamayla belirtmelisiniz. Öyleyse okuduğunuz cümleyi önce kendiniz anlamlandıracak, ona göre deşifre edeceksiniz. Bunu yapamıyor gençlik. Bazen kocaman adamların bile deşifre yanlışlarını görüyorum. Neden böyle? Demek ki anlama, anlamlandırma ve bunu deşifre etme eğitimi temelden verilmiyor.'

MEB son taslak programında böyle bir yaklaşım göremedim. Seçilecek metinler üzerinde okuma, yazma ve sözlü iletişim kazanımları numaralanmış durmuş. Örneğin Türkçe kazanımları okuma bölümü başında şöyle sıralanmış:

'Farklı türdeki metinleri uygun hızda anlayarak okur. Noktalama işaretlerine dikkat ederek uygun hızda sesli veya sessiz okur. Vurgu, tonlama ve telaffuza dikkat ederek okur. Hikaye edici metinleri dramatize ederek okur.(…)' Böyle sıralanmış gitmiş.

Pekiyi hangi uygulamalarla ve kaç ders saatinde verilecek bu kazanımlar? Zaman yeter mi?

Edebiyat programının ders işleyiş bölümündeki açıklama da şöyle:

'…Bu aşamada, incelenen metinler üzerinde Okuma (Metni Anlama ve Çözümleme) kazanımlarına yönelik çalışmalar yapılır. Öncelikle metin, öğrenciler ve/veya öğretmen tarafından yüksek sesle okunur. Metinde geçen bilinmeyen kelime ve söz gruplarının anlamları belirlenir. Daha sonra metnin anlamını (metindeki duygu, düşünce, bilgi, olay, durumlar, kişiler, mekanlar vb.) kavratmaya yönelik çalışmalar yapılır. Bu çalışmalarda daha çok soru-cevap yöntemi kullanılır.(…)' Benim öğrencilik yıllarımdan beri süregelen klasik anlayış bu. İyi sonuç alabildik mi?

Sayın Kenter anlama-anlamlandırma-seslendirme bütünlüğüne dikkat çekiyor. Ne yapılmalı? Sözcükten, cümleye, paragrafa, yazıya doğru aşama aşama anlam yükleme eğitimi sistemleştirilmeli. Örnekleyelim:' Ülkemiz büyüsün yükseldikçe biz.' 'Güçlü Türkiye eğitim demek.' cümlelerinin altı çizili sözcükleri arasında ortak olan bağımlılık anlam ilgisi, 'Alnımızda bilgilerden bir çelenk.' te yok. Burada benzerlik ilgisi var. 'Gençliği senin istediğin gibi(,) yetiştirdik.' cümlesinin anlamında 'yetiştirmek' niteliği vurgulanmak istenmiyorsa virgül parantezli yerde olur. Ancak virgül ilk sözcük sonrasına koyulursa 'senin istediğin nitelikte yetiştirdik.' denmiş olur ki bu anlam ayırımı, vurgu ve tonlamayla belirtilmelidir. Demem şu:

Anlam bilgisinden diğer bilgilere gidiş parçadan bütüne olmalı. Doğrudan metin okumaya, çözümlemeye, çeşitli bilgileri üzerinde incelemeye girmek zihin dağınıklığı yarattı yıllarca. Ekmek lokma lokma yenir, bütün yutulmaz. Sayın Kenter'in belirttiği anlayarak okuma noktasına gelmek için cümle temelli çok uygulama yapmak lazım. Bir dönem hatta bir yıl alır. Sonraki yazım, cümleyi anlama uygulamaları üstünde duracak.