Araba kullanmayı öğrenmek için direksiyona geçmek gerekir. Kimse kitap okuyarak, test çözerek veya birilerini dikkatli dinleyerek sürücü olamaz. Öyleyse nasıl oluyor da bilgi, sınıflarda öğretmeni dinleyerek kullanabilecek düzeyde öğrenilebiliyor? Bu mümkün mü? Sınıfta dinleyerek, okuyarak, yazarak, boşluk doldurarak, doğru yanlış cevapları vererek, çoktan seçmeli testler çözerek…vb. bilgiyi unutulmaz kılmak olmadı, olmuyor. Bilgiyi kullandırmak lazım. Beceriye dönüşmeyen bilginin sosyal hayatta yeri de yok zaten.

Derslik sayımızı yükselmekle övünmeyelim artık. Niye? Çocuklarımız uluslararası bilgi kullanma sınavlarında başarısız. Onlara 'Kullanmayacağın bilgiyi öğrenme, öğrendiğin bilgiyi de sürekli kullan!' diyebilmeliyiz artık(!) Nasıl?

En kısa zamanda derslik (sınıf) sisteminden işlik sistemine geçmeliyiz. Yani bilgiyi kullandırılabilecek iş ortamları kurulmalı bütün okullarımızda. Örneğin Türkçenin kullanıldığı iş ortamları yayın odası, sahne, stüdyo, sokak, tiyatro; değişik müzik, ses ve görüntü araç gerecinin kullanılabildiği yerler...vb. olabilir. Bu ortamların tümü, sınıfta yaratılamayabilir. Bugün en gelişmiş okullarımız bile sınıflarını, öğrencisinin sıkıldığı insan deposu olmaktan kurtaramamışlardır. Esasen eğitim, zamanın çoğunluğunun geçirildiği belli bir ortamda olmaz. Olursa sıkılma başlar.

Sıkılma sonucu da eğitenle eğitilen arasındaki iletişim bozuklukları kaçınılmaz olur. Öğretmenler öğrencilerinin olumsuz davranışlarının altını çizerler sürekli ve farkından olmadan onların istenmeyen davranışlarını pekiştirmiş olurlar. Eğitim öğretim ortamında gerginlik hiç eksik olmaz, sonuçta okul öğrencilere itici gelir.

Eğitim sistemimiz, dün sevimsizdi. Bu yüzden ünlü tiyatro oyunu Ha Babam Sınıfı, defalarca sahnelendi ve filme alındı. Bugün de aynı sevimsizlik sürüyor. Çünkü çocuklarımızı hala sınıflardan çıkaramadık. Ayrıca uygulamada iki önemli şartı da gözardı etmemeli.

1- Bilginin sınırı olmalı: Bir yıl içinde bir sürü kavram ve terimi ayrıntılı bilgileriyle vermeye kalkarsanız bunu yapılandırıcı yaklaşımla etkinlik içinde kazandırdım da deseniz boşa zaman kaybetmiş olursunuz. Çünkü alım sınırını aştınız. 5 tonluk kamyona 6 ton yüklenir mi?

2-İlgilenilecek öğrenci sayısı sınırlı olmalı: Her iş ortamında etkinlik gösterecek öğrenci, belli bir sayıyı geçmemelidir. Geçerse mutlaka bir yerlerde eksiklik kalacaktır. Örneğin öğrencilerin bilgi, duygu, düşünce, hayal, dilek ve tasarılarını cümleleştirmeleri, onları da anlam ilgisiyle birbirine bağlamaları, böylece yazı oluşturmaları, Türkçeyi kullanma eğitimini temel hareket noktasıdır. Bu eğitim için gerekli iç dünya zenginleştirici iş ortamlarına (sözcük bulma, ilgilendirme oyunları; ses, görüntü, oyun…vb. anlamlandırma, sorma-soruyu cevaplama, müzek-ses-görüntü destekli olarak dağınık verilmiş cümleleri mantajlama, canlandırma uygulamaları, tiyatro oyunu kurgulayarak bir cümlenin anlatım bozukluğunu gösterme…vb.) kaç kişinin sokulabileceğinin iyi hesaplanması gerekir.

Bilgiyi kullandıran bütün çalışmalarda, öğretmen ve öğrenci yaratıcılığı özendirilmelidir. Yığın bilgilerle dolu derslerin nasıl işleneceğini anlatan ayrıntılı müfredat programı yazmaya gerek yok hiç. İş ortamlarında verilebilecek hayatta lazım olan müfredat içerikleri duyurulsun yeter. Okullar da birbirleriyle elinden iş gelen öğrenci yetiştirme yarışına girebilecekleri bir özerkliğe kavuşturulmalı. Özel okul-devlet okulu ayırımına da son verilmeli.