n

n
n Kimse kusura bakmasın; adına ister “Apo’nun talimatları” deyin ister “İmralı zabıtları” ne derseniz deyiniz, o talimatlar ya da o zabıtlar, haberdir hem de bal gibi haberdir. Eğer o talimatlar ya da zabıtlar haber değilse hiçbir şey haber değildir.
n
n
n
n Böyle bir haber bir gazetecinin eline ya da masasının üstüne on yılda hatta yerleşmiş tabiriyle kırk yılda bir ya gelir ya da gelmez. Gelirse de çöp sepetine atılmaz, manşetten verilir. Öyle bir haberi çöp sepetine atana da gazeteci denmez.
n
n
n
n Devlet adamlarımız, siyasetçilerimiz, yazar-çizerlerimiz ve de aziz halkımızın bir kesimi talimatların ya da zabıtların muhtevasını/içeriğini değil de kim tarafından ve nasıl sızdırıldığını tartışıyor. Kim sızdırdıysa sızdırdı, sızdı bir kere; artık bize düşen zehir hafiye rollerinde zanlı peşinde koşmak değil, talimat ya da zabıtların ne dediğini ve nasıl bir yol haritasını işaret ettiğini okumaktır, en azından okumaya çalışmaktır. Çünkü o talimat ya da zabıtlar bazılarının, ki o bazıları arasında milletvekili sıfatını taşıyanlar da vardır, “Türkiye için şans” diye tanımladıkları “başmüzakereci” APO’nun (yoksa Sayın Öcalan mı deseydim) alabildiğine şişmiş egosu ve tavan yapmış özgüveninin PKK’lılara verdiği mesajlardır.
n
n
n
n Militanların ülke dışına çıkmasının dağların boşalması anlamına gelmeyeceği, boşalan dağlara daha fazla militan onun ifadesiyle gerilla yerleşeceğinden tutun da “ne ev hapsi, bunlar boş şeyler, bunlara gerek yok, hepimiz kurtulacağız, hepimiz özgürlüğümüze kavuşacağız sözleri bir boş ego patlaması mı yoksa varılan mutabakatların deşifresi mi? Ve de sınır ötesine çekilmenin TBMM kararıyla olacağı şartını öne sürmesi! Devletlerarası antlaşmaların TBMM tarafından tasdik edilmesi şartına bir atıf mı? Böyle bir kararın PKK’nın resmen bir devlet, en azından meşru bir silahlı güç olarak tanınması anlamına geleceğini düşünmemek mümkün mü?
n
n
n
n Kimdi, hangi bakan ya da siyasiydi, daha birkaç gün önce “dönüşü olmayan noktadayız” diyen? Apo’nun talimatlarında görülen cüret ve meydan okumalar; verilen tavizlerin her iki tarafı da dönülmez noktaya getirdiğinin işareti değil mi? Öyleyse yazık, hem de çok yazık. Şımarmış ya da şımartılmış bir asinin dayattığı şartların kabulünü isteyen barış diye alkışlayabilir isteyen teslim diye kınayabilir; bu insanların nerede durduğuna ve hangi pencereden baktığına bağlı.
n
n
n
n Sevr de bir barış anlaşmasıydı ve o en zor günlerde Padişah Vahdettin Mehmet, saltanat şurasının ittifakla kabulüne ve Düvel-i Muazzama’nın tüm baskılarına rağmen imzalamayı reddetmişti.
n