Ah onlar olmasalar ve ah onlar bu kadar hızlı koşmasalar. Ve biz sadece kendi kendimizle yarışsak ve hep geçsek! Dünümüzü geçsek, önceki günümüzü geçsek ve yarınlarda da bugünümüzü!

Sadece onların da yarışta olmaları ve bizi fersah fersah geçmeleri değil dert olan, bir de şu lanet olası “medeniyetler çatışması” var. Çatışan medeniyetlerin bir tarafında onlar olacak diğer tarafında biz. Onlar, bir adımları bizim on adımımıza denk olanlar! Ve de tarihleri Müslüman, özellikle de Türk düşmanlığı ve katliamıyla dolu olanlar!

Tarihi küçük kindarların ya da etnik azınlıkların kirli ve küfürlü kalemlerinden değil de kendi gerçeğinden öğrenenler, Osmanlının yıkılışını ta Kanuni’nin “Muhteşem Yüzyılı”na kadar götürüler. O “Muhteşem Yüzyıl’daki” devşirme egemenliği ve harem dilberlerinin başrolde olduğu rüşvet, irtikap, hile ve iltimasın bir koca imparatorluğun ulu çınarını nasıl da içten içe çürütmeye başladığını iyi bilirler. Ağacı kurdu öldürürmüş ve ağacın kurdu içinde olurmuş!

Osmanlının çürümeye başlamasında “adalet dairesi” kavramının ayaklar altına alınması kadar müspet bilimlerin Osmanlı yüksek medreselerinden kovulmasının da rolü büyüktür. Şimdilerde birilerinin yere yurda sığdıramadığı Ebu Suud Efendi’nin fetvası vardır o bilimi medreseden çıkartan ve Osmanlıyı Avrupalının gerisine düşüren ihanetin arkasında.

Yakın tarihimizin mutlaka bilinmesi gereken ama maalesef yeterince ve hatta hiç bilinmeyen münevverlerinden eğitimci Ethem Nejat “Balkan Harbi'ni, cephelerden önce mektepler ve camilerde kaybettiğimizi” söyler. Bizim mekteplerimizle Bulgarların mekteplerindeki eğitimi, bizim öğretmenlerimizle Bulgarların öğretmenlerini ve bizim hocalarımızla onların papazlarını ve onların tedrisat ve vaazlarını kıyaslar. Sonuç bizim beş asırlık ecdat yadigarı Balkanları elli beş günde kaybetmemizdir.

Dünya bir başka arayışın peşinde; sadece aramıyor buluyor, icat ediyor ve üretiyorlar. Vekalet savaşlarının yerine robot savaşlarına hazırlanıyorlar. Beyne yerleştirdikleri ciplerle düşünceleri kontrol altına alıyorlar, insandan insana aktarıyorlar. Bilim insanları düşüncelerin ve duyguların dünyanın her yerine elektronik olarak gönderilebileceği bir “zihin internetini” inşa peşindeler.

Uzatmaya gerek yok; alabildiğine hızlı bir değişim içinde bizim dışımızdaki dünya. Bizim dışımızda olması pek dert değil ama o dünya aynı zamanda bize karşı bir dünya. Biz derken Türkü ve mensubu olduğumuz İslam alemini kastediyorum. Ve onların dev adımlarla yeni bir dünyaya giderken; bizim hala geçmişin kısır tartışmalar içerisinde boğuşmamızı ve batıdan doğuya birbirimizin kanını insafsızca akıtmamızı gördükçe, umutsuzluğa kapılıyorum. Medeniyet çatışması geliyor aklıma ve bizim buna hazır olmadığımız gerçeği. Hazırlanmadığı savaşı kazanan ne bir komutan vardır tarihte ne de bir ordu.