Osmanlı yükselişiyle de yıkılışıyla da, kısacası doğrularıyla da yanlışlarıyla da muhteşem bir ders külliyatıdır aklı olanlara, okunacak, sindirilecek ve yarınlara hazırlanmamızı sağlayacak bir külliyat, yoksa okuma özürlü bilgi fakirlerinin hele de sokak kabadayılarının öyküneceği ve onun gölgesinde halkı tehdit edeceği bir masal devi değildir.

Şimdi 'Türkiye Varlık Fonu' diye bir fon kuruldu ve ülkenin en verimli kimi kuruluşları bu fona devredildi ya, başlayan tartışmalar bana Osmanlı'nın son dönemini hatırlattı. Kimine, söz gelimi Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem'e göre, bu fon 'benzersiz bir devrim', kimilerine yine sözün gelişi CHP Milletvekili Ekonomist Selin Sayek Böke'ye göre de yeni bir 'Düyun-u Umumiye' uygulaması. Arada Ege Cansen, Mahfi Eğilmez ve Güngör Uras gibi, fonu devrim diye nitelemeyen de Düyun-u Umumiye diye yerden yere vurmadan eleştirenler de var. Bir de neredeyse müfrit savunucularının dışında hemen herkesin ittifak ettiği 'fon harcamalarının Sayıştay dolayısıyla da Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışına çıkarıldığı' iddiası ya da gerçeği.

Bunlar ekonomist ve hukukçuların ihtisas sahasına giren konular, ben bu tartışmanın hiçbir yerinde yoğum. Bu yazı da bir fon ya da Düyun-u Umumiye yazısı değil. Bu yazı fonu dolaylı ilgilendiren, belki de varlıklarımızın bir kısmının fona aktarılmasını kaçınılmaz kılan 'yolcu garantili' mega ya da bir başka adıyla çılgın projelerin Osmanlı'daki benzeri daha doğrusu ağababası 'yolcu ve yük garantili demiryolu' projelerinin kısa bir öyküsüdür.

Osmanlı geç kalmıştır demiryolu yapımında. İlk demiryolu inşaatına kazma vurulduğunda ABD ve İngiltere'de, Almanya'da binlerce kilometre demiryolu yapılmıştı ve Batının sanayicilerine yeni yatırım alanları gerekiyordu. Osmanlı coğrafyası hem yol yapımı için bakir hem de batı sanayilerinin ihtiyaç duyduğu hammadde açısından bereketli bir coğrafyaydı. Bu coğrafya, Batının açgözlü kapitalistleri tarafından insafsızca sömürüldü. 8.334 kilometre demiryolunun Hicaz bölümündeki kısmı hariç tamamı yabancılar tarafından akıl almaz imtiyazlarla yapıldı ve işletildi. Toprak bizimdi, yolcu bizimdi, yük bizimdi ama işletme, dolayısıyla da tüm kazanç onlarındı. Osmanlı'dan bize kalan 4.130 kilometrelik demiryolunu da Cumhuriyet parasını ödeyerek millileştirdi.

Özellikle son yıllarda çok yayın yapıldı demiryollarıyla ilgili olarak. Murat Özyüksel'in 'Osmanlı İmparatorluğu'nda Nüfuz Mücadelesi/Anadolu Bağdat Demiryolu' ve 'Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişme Sürecinde Anadolu ve Bağdat Demiryolları' ile Vahdettin Engin-Ahmet Uçar-Osman Doğan'ın editörlüğünde hazırlanan 'Osmanlı'da Ulaşım' ilk aklıma gelenler. Meraklıları İmparatorluğun son yüz yılının macerası ve hatta hayallerini bunlarda bulabilirler.

Osmanlı demiryolu politikasının başlıca özelliği 'imtiyazdır', yapım ve işletme imtiyazı, bir de 'garantidir', yolcu ve yük garantisi. Yatırımcıların tamamı yabancıdır, kimi İngiliz, kimi Fransız, kimi Belçikalı kimi de Alman'dır. Projeyi onlar hazırlar, imtiyazı onlar alır, parayı onlar bulur, güzergahı onlar belirler, onun için güzergahlarımız eğri büğrüdür. Güzergahın sağı ve solundaki madenleri para ödemeden işleteceklerdir. İstanbul'dan Ankara'ya giden yolun Eskişehir'e neden gittiğini merak edenler varsa söyleyelim, lüle taşı Eskişehir'dedir de ondan. Sadece madenler değildir onlara bedava olan, hattın sağı ve solundaki ormanları da istedikleri gibi kesebilirler hem de bedavadan.

İnşaatı onlar yapar, hattı onlar işletir, parayı onlar kazanır. Biz toprağımızı açarız, bir ormanımızı veririz, madenimizi veririz, yetmez, bir de yolcu ve yük garantisi isterler, tıpkı bugün kimi köprüleri ve de otoyolları yapanlar gibi. Aradaki fark, onların yabancı oluşu, bugünkülerin ise yabancılarla ortak olsalar bile yerli oluşlarıdır.

Osmanlı demiryolları oldukça pahalıya malolmuştur. Bizim ekonomimizden çok yapanların ekonomisine hizmet için planlanmış ve yapılmıştır. Bir de bu demiryolu imtiyazlarının alınmasındaki rüşvet çarkı vardır ki üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir ve yarın da o konu üzerinde duracağız. Şimdiden şu kadarını söyleyelim ki Baron Hırsch'in yaptığı Rumeli Demiryolları Prof. Dr. Vahdettin Engin'in ifadesiyle '19. asrın vurgunudur.' (Devam edecek.)