Dünkü yazımızı noktalarken 'Dersim'i konuşacaksak eğer, ister istemez Osmanlı'ya girmek zorundayız' demiştik. Girmek zorundayız, zira Dersim, 'Cumhuriyet'te ortaya çıkmış bir 'çıban' değildir, o çıbanın kökü ta Osmanlı'ya gider. Cumhuriyetin yaptığı Osmanlı'nın yapmak isteyip de bir türlü yapamadığını yapmak, 'çıbanı' patlatmak, cerahati boşaltmak ve yarayı temizlemektir.

Referandum için Tunceli'ye giden AK Parti Genel Başkanı ve T.C. Hükümeti Başbakanı Binali Yıldırım, 'Dersim'i bir vahşet' olarak niteledikten sonra birbiri ardına ağır ithamlar sıralıyor. İthamlar sözde CHP'ye yönelik ama aslında bugünün CHP'sinden çok o günün hükümetine -Sayın Başbakan'ın niyeti o olmasa da -Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve hatta Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik ve oldukça da ağır. Unutulmasın ki o günlerin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Şu sözler Sayın Başbakan'ın: 'O günün tek parti yönetimi Cumhuriyet Halk Partisi, 'Dersim bir çıbanbaşıdır' dedi. Bütün buradaki vatandaşlarımızı yok ettiler, acımasızca üzerlerine bombalar yağdırdılar, yaşlarını büyütüp idam ettiler.'

'Dersim, Cumhuriyet için bir çıbanbaşıdır' sözü Cumhuriyet dönemine aittir ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve hükümetin görüşü değildir. Bu ifade Mülkiye Müfettişi Hamdi Beyin, Diyarbakır Valisi Cemal Beye verdiği 2 Şubat 1926 tarihli bir raporda geçer. Bir müfettiş raporundan yola çıkarak ve üstelik de raporun tamamını okumadan, bilmeden tek bir cümleyle bir devri, dolaylı olarak da bir devleti mahkûm etmek ne kadar adil ve ne kadar doğrudur?

Eğer raporlarla karar vereceksek Cumhuriyet dönemi raporlarından önce Osmanlı dönemi raporlarına bakmak lazım gelmez mi? O raporlar arşivlerde mevcut, bir kısmı da yayınlandı. Sayın Başbakan'ın konuşma metnini hazırlayan danışmanlarına ve konunun meraklılarına Cihangir Gündoğdu ve Vural Genç tarafından hazırlanan 'Dersim'de Osmanlı Siyaseti' adlı harika çalışmayı tavsiye ederim. Orada bir halk için kullanılan ve benim burada yazmaktan hicap duyduğum ve dolayısıyla imtina ettiğim iğrenç nitelemeler de dahil tüm ifadeler var. Hamdi Beyin 'Dersim, Cumhuriyet için bir çıbanbaşıdır' ifadesi onların yanında o kadar masum kalır ki şaşarsınız.

Sayın Başbakan'ın yukarıda alıntıladığım cümlesinde geçen 'acımasızca üzerlerine bombalar yağdırdılar' sözünün de bir dayanağı var ama o cümle de en az bir önceki kadar hatta ondan da büyük bir yanlışı bünyesinde barındırıyor.

Doğrudur, Türk ordusu tıpkı bugün PKK'ya karşı olduğu gibi o gün de gerek Dersim ve gerekse ondan önceki kimi isyanlarda top ve uçak kullanmıştır. Ama ne o toplar bugünkü toplar ne de o uçaklar bugünkü uçaklar gibidir. O yıllarda yani 1930'lu yıllarda Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterindeki uçaklar ortalama 180-220 kilometre sürate sahip, 800-1000 kilogram taşıma kapasiteli ve yaklaşık 2 bin kilometre menzilli uçaklardır, o günkü adlarıyla tayyarelerdir. Silahları bir veya iki makineli tüfek, el kararı göz yordamıyla atılan her biri 50 kiloluk 10-15 bombadan ibarettir. Kandil mağaraları 30 yıldan beri asrın en ölümcül silahlarına sahip ve en son teknolojiyle donatılmış uçaklarla, helikopterler bombalanırken bana mısın demiyor da aynı özelliklere sahip Dersim coğrafyası bugüne göre üç on paralık diye tanımlanacak üç dört uçakla ya haftada ya da iki günde bir bombalanınca 'bütün ahalisi' yok oluyor! Öyle mi?

Dersim'de ne katliam oldu ne de Dersim ahalisi yok oldu. Kürtçü ve ayrılıkçı çevrelerle kimi sözde tarihçilerin hiçbir vicdani ve ahlaki sorumluluk duymadan ortaya attığı ve belli bir amaçla kullandığı malzemenin Sayın Başbakan'ın metninde yer alması, son derece üzüntü verici bir durumdur. Dersim'le ilgili tüm bilgi ve belgeler Sayın Cumhurbaşkanı'nın başbakanlığı döneminde tek bir merkezde Başbakanlık'ta toplanmıştı. O belgeler Sayın Yıldırım'ın elinin altındadır, gerçekleri belgeleriyle açıklamak kendilerinin hem yetkileri hem de tarihe ve millete karşı görevleri dahilindedir.

Ben Sayın Başbakan'ın açıklamalarını beklemeden bu 'bütün ahali' ve gerçekler konusuna yarın kaldığım yerden devam edeceğim.