Zaman mı çok hızlı akıyor biz mi ağır davranıyoruz? Hedeflerimiz ve bu hedefler için belirlenmiş zaman dilimlerimiz, ara duraklarımız vardı. Dünyanın en büyük on ülkesi arasına girmek, yıllık ihracatı 500 milyar, fert başına milli geliri 20 bin dolara çıkarmak en önemli ve iddialı hedefimizdir. Bunun için belirlenen zaman kesiti ise 1923’tü. Yani Cumhuriyetin yüzüncü yılıydı.

Çoğu gitti azı kaldı sürenin ama ne yazık ki hedeflerin çok çok gerisindeyiz bu an itibariyle. Ve daha da hazini bu sorun günlük siyasetin hay huyu arasında gündemimizden çıkmış bulunuyor. Galiba “gündeme hiç gelmedi” demek daha doğru olur?

Hedeflerin belirlendiği ve toplumla paylaşıldığı günden bugüne 10 yıldan fazla bir zaman geçti. Ne yazık ki hem fert başına milli gelirimiz hem ihracatımız hem de ülkelerarası büyük ekonomiler sıralamasındaki yerimiz ilerlemiyor; hatta geriliyor. Bir ara 10 bin doların üstüne çıkan fert başına milli gelirimiz, artık 10 bin doların altında ve ne yazık ki düşmeye devam ediyor. Aynı şey ihracatımız için de geçerli; 2023 hedeflinin henüz üçte birine bile ulaşabilmiş değiliz.

Büyük ekonomiler arasındaki sıralamamız geriye düşmeye başladı. 1997’den beri olduğumuz yerden ya bir basamak ileriye gidiyoruz ya da bir basamak geriye düşüyoruz. 1997’de G-20 kurulduğunda dünyanın en büyük 17’nci ekonomisiydik. Bir ara 16’ncı sıraya yükseldik ve sonra 18’inciliğe geriledik. Önümüzdeki 7 yılda 8 basamak birden sıçrayarak 10’unculuğa tırmanmamızı beklemek hayalden de öte. Enerjimizi günlük siyasetin kısır çekişmelerinde tüketmekten vazgeçip milli kalkınma seferberliğine girişmediğimiz taktirde; korkarım ki ilk 20’de de olamayız.

Bu durum sadece Türkiye için değil Samsun için de geçerli. Arşivler, Türkiye’nin ilk 10 hatta ilk 5 kenti arasına gireceğimiz müjdelerin haberleriyle doludur. Yine o arşivler ihracat hedefi adına dillendirilen akıl almaz rakamları barındırır.

Hayal rakamların altında ezilmeye gerek yok. Geçmişte de böyle olmuştur; hiçbir zaman hedeflere ulaşılamamıştır. Şimdi ne geçmişi yargılamak ne de umutsuzluğa kapılma zamandır. Rakamlara bir daha bakmak ve daha gerçekçi hedefler koyarak emin adımlarla o hedeflere yürümek zorundayız. Bunun için de öncelikle kısır kavgaları, nefret söylemlerini bir kenara bırakarak elele, gönül gönüle, kafa kafaya vermek zorundayız. Bunu yaparsak başaramayacağımız iş, üstesinden gelemeyeceğimiz zorluk yoktur.