Öğretmensiniz, kiminiz beş, kiminiz on yıllık, kiminiz mesleğin başında kiminiz son güzündesiniz. Bir sabah bir liste geliyor önünüze, tam 20 ayrı tercih yapmanız isteniyor sizden, hem de iki saat içinde. Beş gün önceki Resmi Gazete'de bir yönetmenlik yayınlanmış. Sizin okulunuz artık bir başka kapsama alınmış, yeni tanımıyla 'proje okulu' olmuş ve siz bu okuldan gideceksiniz. Lütfetmişler; 20 ayrı okul tercih etme hakkı tanımışlar size. Bu seçimi ya siz yapacaksınız ya da sizin yerinize sizin yöneticileriniz yapacak.

Düşünmek, ailenizle konuşmak ve ona göre bir seçim yapmaktan bahsetmeyin sakın. Ya da 'olmaz böyle bir şey' demeyin. Olur, bal gibi olur. Zaten oldu bile. Hem bu kentte hem bu güzel ülkenin başka birçok kentinde ve de en köklü eğitim kurumlarında. O okullar ki, kimi Cumhuriyetle yaşıt kimi de Osmanlı'dan kalma. Kabataş, Galatasaray, Vefa, Pertevniyal İstanbul'un Osmanlı mirası yüz akları, Atatürk Lisesi ise Cumhuriyet'in Ankara'daki yüz akı.

Samsun'dan da iki okul var bu kapsamda olan. Birisi kurulduğunda Türkiye'deki altı okuldan biri, o zamanki adıyla Maarif Koleji, şimdiki adıyla da SAL, yani Samsun Anadolu Lisesi. Diğeri de Samsun İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi. Bir zamanlar ülke genelinde bir yere sahip olan SAL hala Samsun eğitiminin önde gelen kurumlarından. İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi ise Samsun'da kendi alanında tek. İkisi de oldukça yüksek puanlarla oldukça başarılı öğrencileri alıyor ve eğitiyor. Şimdi her iki okulun da statüsü tamamen değişiyor; yönetici ve öğretmen kadroları da büyük ölçüde tasfiyeye uğruyor.

Bu bir projedir, tartışılır; beğenen de olur beğenmeyen de. Nitekim Eğitim-Bir-Sen'in internet sitesinde yayınlanan değerlendirme yazısında oldukça ciddi eleştiriler getiriliyor projeye. 'Bu türden bir uygulamaya neden ihtiyaç duyulduğu, neyin hedeflendiği, proje okullarında ne türden eğitim ve öğretim faaliyeti yürütülerek buralardaki eğitimin nesnel ölçütlerinin neler olacağı gibi hususlar, bir eğitim politikası dahilinde açıklanmadığından, haliyle bahse konu yönetmeliğin neyi hedeflediğini ve neye hizmet edeceğini de bilemiyoruz' deniliyor.

Şimdi işin daha can alıcı yanına, Samsun'daki 'yangından mal kaçırma' uygulamasına geliyorum. 'Neyi hedeflediği ve neye hizmet edeceğinin bilinemediği' belirtilen bu yönetmelik 1 Eylül 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanıyor. 5 Eylül'de Samsun Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından ilçe milli eğitim müdürlüklerine gönderilen bir resmi yazıyla 'Proje okulu olarak belirlenen eğitim kurumlarında görev yapan dört ve sekiz yıllık görev süresini dolduran yönetici ve öğretmenlerin, ilgili Yönetmelik kapsamında, il genelinde branşları itibariyle öğretmen ihtiyacı bulunan kurumlara atanmak üzere taleplerinin alınması' ve bunun öğretmenlere 'ivedi' olarak tebliği istenmekte ve ertesi gün(6 Eylül) saat 13.30'a kadar süre tanınmakta. İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nden 5 Eylül'de çıkan resmi yazı, öğretmenlere ertesi gün ulaşır. Tercih yapmak için önlerinde sadece birkaç saat vardır. 'Yangından mal kaçırma' dediğim de işte budur.

Olmaz demeyin olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Adalet kavramının idareden dışlandığı ve sadece Adliye salonlarında arandığı bir idrak ortamında, bunların olması hiç de şaşırtıcı değildir. Ünlü ceza hukukçumuz Prof. Dr. Ersan Şen, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında 'Hazreti Ömer'de tecessüm eden adalet yargıdaki adalet değildir, idaredeki adalettir' diyordu. Biz Hazreti Ömer'in bir fetva emini, bir kadı değil, sahib-üs seyf(kılıç sahibi) bir emir, bir yönetici olduğunu ne yazık ki ya hiç bilmedik ya da özellikle bilmezden geldik. Yaşadığımız sıkıntıların temelinde 'idaredeki adalet' anlayışını gözardı etmemizin büyük payı vardır.

Yukarıda Eğitim-Bir-Sen'in bir değerlendirmesinden bahsetmiştim. O değerlendirmenin son cümlesi şu: 'Bu haliyle yönetmeliğin yönetici görevlendirme/öğretmen atamaya ilişkin maddelerinin idari yargı organlarınca iptal edileceği aşikardır.'