Geçtiğimiz günlerde Dersim yalanları, yanlışları ve gerçekleri üzerine yazdığım üç yazı, yoğun ilgi gördü. Birçok okurum ve dostum konuya devam etmemi istedi. Aslında yapılması gereken o konuyu tarihe ve tarihçilere bırakmak. Ne var ki hem siyasi Kürtçüler hem de bazı siyasetçiler gerekli gereksiz o yarayı kaşıyor ve kanatıyor. Konuyu yeterince bilmeyen, en azından araştırma fırsatı bulamayan siyasetçilerin belli çevrelerin yalanlarından beslenen yanlışları, iyi niyetli geniş kesimleri de yanlış yönlendiriyor.

İki ayrı şahıstan yapacağım iki ayrı alıntı, buna iki güzel örnek olacak. Biri hem Koçgiri hem Dersim isyanlarının kurmayları arasında yer alan tanınmış Kürtçü Nuri Dersimi'den, diğeri de Türk şirinin Kürtlük ve Kürtçülükle hiç ilgisi olmayan büyük şairi Necip Fazıl Kısakürek'ten. Biri yalanın diğeri de yanlışın örneği iki alıntı.

'Binlerce genç kadın ve kız Türk canavarlarına namuslarını teslim etmemek için kendilerini Munzur suyuna atarak intihar ediyor, Kürtlük şerefi uğrunda ölüyordu. Munzur ve Fırat nehirleri üzerinde günlerce Kürdün bu kutsal şehitlerinin cesetleri yüzüyordu. Bölgeyi top ve uçakların saçtığı zehirli gaz bombardımanları yoğun bir sis baskısı altına almış, yaşayan hiçbir mahluk kalmamıştı.'

Nuri Dersimi bu kadarla da kalmayacak 'Süngülenen yüzbinlerce Kürt yavrusunun feryadını dindirmek için…' 'intikam!' diye yazacaktır. Kendini nehre atan binlerce kadın ve kız! Süngülenen yüzbinlerce Kürt yavrusu! Yalanın da iftiranın da bir adabı, bir edebi, bir haddi vardır. Görüldüğü gibi Dersim yalanlarının ne hadi ne hududu ne arı ne de namusu var.

Bir diğer alıntıyı da Türkçenin ve Türk şiirinin büyük ustası Necip Fazıl Kısakürek'ten yapacağız demiştik. Necip Fazıl Kısakürek'in Kürtlükle de Kürtçülükle de isyanla da uzak yakın bir ilgisi yok. Ama o da 'Son Devrin Din Mazlumları' kitabında Dersim isyanını anlatmaya şu sözlerle başlar:

'En aşağı 50.000 Müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatları itibariyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit ettiğimiz bu facianın tarihte bir benzeri gösterilemez.' Üstat Allah vergisi kalem kudretiyle tasvirlerden sonra 'Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden tarih bakalım bu 50.000 çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil Müslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üzerinde ebedi karar verecektir?' diye de soracaktır.

Dersim, halkın değil, halkı baskı altında tutan, ezen, sömüren ağa ve seyitlerin isyanıdır. İsyana Dersim'deki 91 aşiretten sadece 6'sı katılmıştır. Bu 6 aşiretin nüfusu 20.000, silah sayısı da 4.500 kadardır. Bunlar kesin rakamlar değildir ama kesine çok yakın rakamlardır. Nitekim 1937'deki ilk isyanın bastırılmasından sonra bölgeden toplanan silah sayısı 4.991'dir ve bu rakam da yukarıdaki tahminleri doğrulamaktadır.

Bir başka sayı daha vereceğim, o da bu rakamları doğrulayacaktır. İsyanı bastırmakla görevli bölgedeki askeri birliklerin sayısı da 310'u subay, 8.313'ü muharip ve yardımcı er olmak üzere 8.623'tür. Bu birliklerin silah ve mühimmat rakamlarından bazıları da şöyledir: 6.705 piyade tüfeği, 411 hafif makineli tüfek, 74 ağır makineli tüfek, 28 dağ topu, 1684 topçu mermisi ve 16 uçak. Top deyince sakın aklınıza 30-40 kilometre menzilli Fırtına obüsleri ya da uçak deyince 15-20 ton cephane taşıyan sesten 2-3 kat daha hızlı F-14'ler ya da F-16'lar gelmesin. Toplar kimileri birkaç yüz, kimileri de birkaç bin metreyi ancak dövebilen küçük dağ topları, uçaklar ise 180-200 kilometre hız yapabilen 800-1000 kilometre menzilli ve çoğunluğu 5-600, pek azı da 1000-1500 kilogram yük taşıma kapasiteli pervaneli tayyareler.

Yaklaşık 20.000 insanın yaşadığı bir bölgedeki isyanın bastırılmasında en az 50.000 ya da yüzbinlerce insanın katledilmesi mümkün mü? Ama burası Türkiye'dir ve bu ülkede akla gelmeyenler başa gelebilir, gelmektedir de. Hele de konu Türke, Türk devletine sövmek, saymaksa.

Yukarıda yalanların ve yanlışların akıl almaz abartılı rakamlarını verdik şimdi de gerçeklerin net rakamlarını aktaralım. İsyanın ilk 20/21 Mart 1937'den Seyit Rıza'nın yakalanması ya da teslim olmasından bir hafta sonrasına 17 Eylül'e kadar geçen sürede asilerden 265 kişi, ölmüş veya öldürülmüş, 20'si yaralı 47 kişi yakalanmış, 849 kişi de teslim olmuştur. Şaşırmayınız lütfen, evet, ölü sayısı sadece 265'tir ve teslim olanlar ölenlerin/öldürülenlerin neredeyse dört katıdır.

Bir rakam daha; yakalananlardan sadece 58'i yargılanmış, 11'i idama mahkûm olmuş, onlarında 7'si asılmıştır.

'Yalanın da yanlışın da bir haysiyeti, bir adabı ve insafı vardır, en azından olmalıdır' derken haksız mıymışız? Bir de bizim şehitlerimiz var, adları anılmayan, ruhlarına bir Fatiha okunmayan 69 şehit, 116 gazi. Onu da biz yerine getirelim bari: Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

(Devam edecek.)