Bayılıyorum şu adına işadamları dernekleri denilen her birinin adı
diğerinden cafcaflı kuruluşlara ve onların genelde “testi kırıldıktan”
sonra yol göstermeye kalkan ya da herkes tarafından bilinen ama sadece
onlar tarafından görülmeyen, her kötü gidişten sonra “timsah gözyaşı”
döken başkanlarına.

Zamanında yapılmayan uyarıların ya da başlangıçta üzülmeyi göze
alamayıp da felaket kapıyı çaldıktan sonra dökülen gözyaşlarının
kimseye faydası yoktur. Ne o gözyaşları yürek yangınlarını söndürmeye
yeter ne de o geç kalmış sözde uyarılar, kapıların çalınmasına engel
olur.

İnsanların bazı sıkıntılar baş gösterir gibi olunca daha düne kadar
yere yurda sığdıramadıkları ekonomik politikaları bugün yerden yere
vurmaya başlamaları; ya da bu gelişi çarşambadan belli olan bu
perşembelere mazeret aramaları hiç de doğru ve hiç de yiğit bir tavır
değildir. Eleştiri tam da her şey en güzel zannedilirken ama ağacın
kurdunun içinde büyümeye ve ağacı içten içe yemeye başladığı günde
yapılırsa faydalıdır ve zordur, risklidir ama tam da o günde
gereklidir. Yoksa her şey olup bittikten sonra bin bir tafrayla “Ben
demiştim” çokbilmişliğine soyunmak, kimseye fayda sağlamaz.

Bu şehri seviyorsak, bu ülkeyi seviyorsak ve bu millete karşı sevgi ve
sorumluluk hissediyorsak; eleştiriden ve öneriden ama namuslu ve dürüst
bir eleştiriden ama hiçbir şahsi çıkara çanak tutmayan öneri ne
vatandaş konumundakiler kaçınmalı ne de karar makamındakiler rahatsız
olmalı. Biri eleştirmekten korkar, diğeri de eleştirilmekten rahatsız
olur; biri belli bir hesaplar yanlışı doğru gösterir diğeri o yanlışın
doğru gösterilmesindeki riyakârlık ve çıkarcılığa prim tanırsa, olan
kente, olan ülkeye, olan devlete ve millete olur.

İşadamları dernekleri ve onların başkanlarıyla girdim yazının ilk
paragrafına, biraz daha genelleştirerek çıkayım son paragrafından. Bu
kentte yaşayan ve görev yapan muhalefet partisinin yerel
yöneticilerine de büyük sorumluluk düşmektedir kentin sorunlarının
çözümünde ve ileriye gitmesinde. Bir tarafta Kanlıçay, diğer tarafta
Akçay, aşağıda da Boğaziçi’yle sınırlı bir coğrafyanın derdini dile
getirmek yerine Ankara’ya ya da Kandil’e laf yetiştirmenin
kolaycılığına yahut tehlikesizliğine kucak aşan o siyaset, belki
mensuplarını yerel hiddetten korur ama bu kente fayda sağlamaz. Bu
kenti okumak, doğruları desteklerken yanlışları da açık yüreklilikle
eleştirmek ve eğer varsa alternatif çözümleri ortaya koymak yerel
siyasetçilerin asli görevi olsa gerek.

Ha, biz mi? Biz bir başka âlem olduk çoktan beri. Satılmayan
kalemlerin sahasına bizzat efendileri tarafından imal edilmiş kalemler
sürüldü. Acısını ciğerimizde, karasını yüzümüzde hissettiğimiz
kalemler. “Bütün renkler kirlendi önceliği beyaza verdiler” diyen şair
ne kadar doğru demiş.