Olayın hukuki boyutunu tartışmayacağım, o hukukçuların işi ve hem benim boyumu aşar hem de bu köşenin sınırlarını. Ben önce, toplumu yakından ilgilendiren böyle bir yasa teklifinin komisyonlarda hatta ondan da önce teoride hiç tartışılmadan bir gece yarısı önergesi ile torba yasa tasarısının içine sokulmasını eleştireceğim. Sonrasında da çıkan tartışmalar üzerine yapılan bir savunma üzerinde duracağım.

Oldum olası anlamamışımdır “yangından mal kaçırır” gibi yasa çıkarılmasını. Ve bir Meclis başkanının her yasama yılının sonunda “şu kadar çok yasa çıkardık” diye övünmesini. Çok yasa çıkarmak değildir asıl olan, tutarlı yasa çıkarmaktır. Tutarlı yasadan kastım, hem lafzıyla hem de manasıyla çağının ve toplumun ihtiyaçlarını “en ileri” şekilde karşılayan ve hemen çıkar çıkmaz değiştirme ihtiyacı duyulmayan yasadır. Hukukta istikrardır.

Ahlak anlayışımızı doğrudan ilgilendiren ve hatta tartışmalarına dinimizin temel kurallarının da karıştırıldığı böylesine önemli bir konu, keşke böyle apansız gelmeseydi gündemimize. Ne yazık ki geldi. Tartışılıyor, daha da tartışılacak. Tartışma değil sorun olan, tartışmada yürütülen mantık problemli. Belki de birçok sorunumuzun temelinde de bu anlayış var.

Tartışmalar üzerine, yasa teklifine imza koyan milletvekillerinden birisi, ertesi gün şunları söylüyor: “Doğru olduğuna inanıyoruz; önergeyi kesinlikle çekmeyeceğiz. Zorla tecavüz, şudur budur doğru şeyler değil. Buradaki hadise evlenme yaşı tutmadığı halde bir evlenme yapılmış, bir akit edilmiş, düğün dernek kurulmuş, düğüne siyasiler protokol katılmış, neticede bu hadiseden bir çocuk meydana gelmiş. Doktorun ihbarı üzerine savcılık devreye girmiş on küsur yıl ceza almış ve kız çocuğu bebeğiyle ortada kalmış. Bunun üzerine bu travmatik duruma karşı bir önlem almamız gerekiyor.”

Üzerinde durulması gereken vahim bir anlayışın ifadesidir bu sözler. Özellikle de bu ifadenin içinde geçen “evlenme yaşı tutmadığı halde evlenme yapılmış, bir akit edilmiş, düğün dernek kurulmuş, düğüne siyasiler, protokol katılmış” bölümü. Bir cümlede bu kadar çok yanlışı biraraya getirmek kolay olmasa gerek.

Ne demek “yaşı tutmadığı halde bir evlenme yapılmış” olması? Yaşı tutmuyorsa evlenme yapılmaz, yapılamaz. Yapıldıysa bile hukuken geçerli değildir ve hiçbir şekilde “şu kadar insan bu kadar insan mağdur” diyerek yasallaştırılamaz. Hele de “düğüne siyasiler, protokol katılmış” gibi hiçbir demokratik ülkede kullanılamayacak bir başka ifadeyle hiç desteklenemez.

Siyasetçiler ve protokol mensuplarının törene katılması o evliliğin yasadışı olmasını ortadan kaldırmaz. Siyasetçilerin ve devlet ricalinin böyle bir imtiyazı yoktur, aksine yasaların şu veya bu şekilde çiğnendiği bir törene, toplantıya katılmamak gibi yükümlülükleri vardır. Bir yanlış teklifi “siyasetçilerin ve devlet protokolünün katılımını” gerekçe göstererek savunmak, kimseye yakışmaz ama TBMM üyesi bir milletvekiline hiç yakışmaz, yakışmamış da.

Burada üzerinde durulması gereken bir başka husus da Türk Medeni Yasası’nın 143’üncü maddesidir. Bu maddeye göre “Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz.” Türk toplumu “dini nikah” kavramına büyük önem verir. Dini tören yapılmamış hemen hiçbir nikah yoktur dersek abartmış olmayız. Açıklamalardan dini nikah kıyanların da yasanın amir hükmünü ya bilmedikleri ya da dikkate almadıkları anlaşılıyor.

İnsanları hukuka uymaya çağırmak ve bunun mücadelesini vermek yerine hukuku insanlara uydurmaya çalışmak bu çağda olacak iş değil. Ama ne yazık ki son günlerde bu sakat anlayış hayatımıza giderek daha çok hakim hale geliyor.