Bazıları; alemi kör dört yanını
duvar sanıp, ahkam kesiyor...
Güya kendileri abdal karşılarındaki aptal...
Oysa herkes herkesi
iyi bilir bu memlekette...
Afra tafra hikaye...
Adam hacı olmazmış
ulaşmakla Mekke ye;
eşek derviş olmazmış taş taşımakla tekkeye...
Ege Anıl ın Suskun öyküsüne bakın siz hele...


* * *

Kibir Sami, her zamanki
gibi kasıla kasıla bakkal Cavit in
dükkanının önünden geçiyordu.
O sırada, emekli öğretmen
Mehmet Bey ile
Cavit, dükkanın kapısında
derin bir sohbete dalmıştı.
Kibir Sami, ikisine de
selam vermeden
yürüdü. Aslında ikisi de görmüştü. Cavit, içinden Hiç utanma yok bu adamda diye mırıldandığında
Mehmet Bey, bunu duydu. Gıybet yapmadiye uyardı. Cavit,
beklenmedik bir tepkiyle; Bu adam, sağa sola borç takıp, avantadan
geçinen biri. Baksana selam bile vermeden geçiyor
dedi.
Mehmet Bey şaşırmıştı ama
Cavit de kendinin bu çıkışına bir anlam veremedi.
Kibir Sami, borçlarını ödemediği için
ona öfkeliydi. Özür dilerim hocam dedi. Bu arada, bitişikteki
kırtasiyeci Hasan dükkandan çıkıp, Cavit e seslendi:
Gördün mü adamın pozunu. Alçak dağları bu yarattı sanki. Her melanet var bu adamda ama sorsan çok dürüst.
Cavit, Mehmet Beyden ağzının payını aldığı için cevap bile vermedi. Sadece başını salladı.Hasan, bu kez Mehmet Beye seslenip,
Yalan mı hocam? diyerek tasdik bekledi. Mehmet Bey hiç oralı olmadı...

Çevresinde sevilmeyen Kibir Sami, aslında hastaydı. Şizofrendi. Tedavisini
yarım bırakmış biriydi. Mehmet Bey, onu çocukluğundan beri tanırdı.
Hatta, bir süre öğretmenliğini bile yapmıştı. Derslerde,
bilmediği halde parmak kaldırıp;arkadaşlarına kendini çalışkan gibi
göstermek isterdi. Mehmet Bey, onun bu ruh halini bildiği için
Sami yi tahtaya kaldırmaz, arkadaşlarının karşısında
utansın istemezdi...

Mahallenin muhtarı Saffet,koşar adımlarla
Cavit in dükkanının önüne geldi. Kore gazisi Muzaffer Beyin vefat ettiğini
söyledi. Cenaze, ikindi namazında kalkacaktı. Mehmet Bey,
çok üzüldü. Cavit ve Hasan da. Herkese iyiliği vardı Muzaffer Beyin...

İkindi namazı öncesinde
tarihi Ulu Cami nin avlusu dolmuştu. İki astsubay
çavuş ve 8 asker, al bayrağa sarılı
tabutun çevresindeydi. Muzaffer Beyi
son yolculuğuna uğurlamak için gelmişlerdi...
İnsanlar öbek öbek olmuş, Muzaffer Beyin
insanlığı üzerine konuşuyordu. Nereden geldiyse
Kibir Sami de avluda göründü. Mehmet Beyin yanına geldi. Dükkanın
önünden geçerken selam vermediği eski hocasına
Nasılsınız? diye sordu. Bakkal Cavit, kırtasiyeci Hasan, muhtar Saffet ve
Mehmet Hoca suskundu. Kibir Sami, Muzaffer Beyin iyiliğinden
söz ettikten sonra, Ama namus kavramı zayıftı dedi. Buz kesmişti ortalık. Sonra devam etti:
Çok söyledim ama dinletemedim. Karılara , kızlara yedirdi parasını. Eteğine çok düşkündü dedi.
Cavit ve Hasan, namussuzlukta
herkese pabucu ters giydirecek
Kibir Sami nin üzerine yürümek
istedi. Mehmet Bey, ikisinin önüne geçti. Kibir Sami, hemen oradan uzaklaştı. Cavit ve Hasan, kendilerini engelleyen Mehmet Beye çıkıştı:
Namustan bahseden adama bak ya. Her türlü şerefsizlik bunda. Ama adam namus timsali kesildi başımıza. Niye müdahale etmedin hocam.
Mehmet Bey, sakin bir ses tonuyla, Abdestiniz var mı ezan okunuyor
deyip, ikisinin sorusunu cevapsız bıraktı. Mehmet Beyin bu umursamaz tavrı,
onları üzmüştü. Bir kere daha sordular:
Neden sustun hocam.
Mehmet Hoca, ısrar karşısında dayanamadı:
Onun üçkağıtçı biri olduğunu sizler biliyorsunuz. Memlekette bilmeyen var mı? İkisi de başıyla onayladı, boynunu büktü. Mehmet Bey,
camiye doğru yönelirken, Peygamber efendimiz
hiç kimsenin ayıbını yüzüne vurmamıştır. Benim suskunluğum
ondan korktuğumdan değil, inancımdandır
dediğinde;
bakkal Cavit ile kırtasiyeci Hasan,pişman olup, bir kere daha
Mehmet Beyden özür diledi. O da Allah da affetsin dedi.


* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...