Riyakarlık diz boyu...
Düne ait ne güzellikler yaşanmışsa, hepsi inkar...
Sırtlayıp taşıyanlar, unutmak ister
ama izler vardır vücutta...
Yiyen bilmez, doğrayan bilir misali...
Aynı acılar gibi...
Ağacı su büyütür, insanı ise çektiği sıkıntılar kemale erdirir...
Hele yoklukların susuzluğuna düş de gör...
Ne dost kalır ne arkadaş!..
Bugün sizleri gerçekten yaşanmış
bir öyküyle başbaşa bırakıyorum...
* * *

Niyazi Dayı, köyün en varlıklı insanıydı. Babadan kalma toprağına kendisi de ekleyince büyük bir servet yapmıştı. Nüktedan bir insandı....
Şehrin ileri gelenleri, haftada bir Niyazi Dayının çiftliğindeydi. Onları yedirir içirir, sepetlerini meyve-sebze ile doldurup yolcu ederdi. Bürokratlar, onun haksız bir talebi bulunmayacağını bildiklerinden söylediklerini doğru kabul eder, yardımcı olurlardı. Aslında, Niyazi Dayının işi değildir bunlar. Fakir-fukaranın, garip-gurabanın yardımına koşmuştur sadece...
Niyazi Dayının iki oğlu, bir kızı vardır. Oğulları yanında, kızları ise gurbettedir. Karısı Nermin Hanım, inançlı bir kadındır. Çevresinde Hacı Ana diye bilinir, kocasını her sabah dualarla yolcu ederdi. Karı-koca mutlu bir yaşantıları vardır...
Nermin Hanım, bir sabah namaza kalktığında
kangal köpeğinin zincirinden kurtulmak için
neredeyse bağlı olduğu ağacı yere yıkmaya çalıştığını farkeder. Köpeğin sesine Niyazi Dayı da uyanır. Bu sırada patlayan av tüfeğinin sesi, köpeğin sesini bastırmıştı. Niyazi Dayı, ahşap pencerenin kıyısından sızan aydınlığa doğru baktığında üç sarhoşun avluda beklediğini gördü. Bu insanlar, köyden değillerdi. Onlara dışarıdan seslendi: Ne arıyorsunuz, ne istiyorsunuz? Yaptığınız ayıptır, günahtır! Dinlememişlerdi bile... Niyazi Dayı, zaten fişek yağmuruna tutulmuştu...
Niyazi Dayı onurlu insandı. Karısının namusu, onun için her şeydi. Besmele çektikten sonra bir mühendis arkadaşının hediye ettiği pompalı tüfeği alarak kapıya çıktı ve üçünü de yere yıktı... Ölmüşlerdi... Ve Niyazi Dayı hapisteydi...
Nermin Hanım, bir yandan cezaevine para taşıyor, diğer yandan mahkeme masraflarını ödüyordu. Cezaevinde de Niyazi Dayı, köydeki gibi bol para harcıyordu. Masraf giderek ağırlaşıyordu...
Para tükenmiş, borçlar artmıştı. İki oğlu ile kızı da hak etmediklerini almış,
bazı arsaları üzerlerine geçirmişlerdi.
Nermin Hanım, ellerini açmış, Allaha yakarıyordu. Büyük sıkıntı içindeydi. Oğulları ve kızı ilgilenmiyordu onunla. Babalarını bir kere olsun ziyarete de gitmemişlerdi. Niyazi Dayı, beş yıldır cezaevindeydi ve bir af söz konusuydu. Nermin Hanım, en son çiftlik evini satmış; parasını da Niyazi Dayının ihtiyaçları için harcamıştı. Kimsecikler halini sormuyordu. Şehrin ileri gelenleri, olaydan sonra hiç görünmemişlerdi...
Nermin Hanım, yüksek inancıyla bir başına direniyordu. Bir gün olsun ziyaretini aksatmadığı kocası, artık cezaevinden çıkacaktı. Af gelmişti ama Niyazi Dayı, gırtlağına kadar borç içindeydi...
Geleni gideni de olmamıştı Niyazi Dayının... Çocukları, laf olsun kabilinden gelmişlerdi. Arıcılık yapmaya başlamıştı Niyazi Dayı...Cadde cadde dolaşıp sattı ballarını... Borçlarını ödedi...Yıllar geçmiş, işyeri daha da büyümüştü..
Ülke çapında ünlü bir balcı olmuştu Niyazi Dayı... Geleni gideni artmıştı bir anda.. Aynı çiftlik evinde olduğu gibi...Ama o Tanımıyorum diyerek kapıdan geri çeviriyordu gelenleri....Sonra da kendi kendine söyleniyordu:
Karıcığım ve paracığım. Gerisi yalan

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Mutlu ve huzurlu günler dileğiyle...