Sadece sevmediklerim değil, sadece Türkle ve Türklükle husumeti olanlar değil, sevdiklerim ve sapına kadar Türk dostlarım hala bunca badireden sonra İkinci Dünya Harbi sonrasının denge politikası ya da günümüzün popülizm rüzgarı etkisinde, Türk milletine ve Türk milliyetçiliğine 'faşizm' ya da ' etnikçilik damgası' vuruyorsa; ben ne yapmalıyım? Bir Türk olarak 'hadi canım siz de' diye basıp gitmeli miyim yoksa 'Türk olduğum için' inkarcılardan özür mü dilemeliyim?

Ben cevabını bildiğim bir soruyu soruyorum size; aslında sizin de cevabınızı biliyorum ama inadına soruyorum; hergeleliğine soruyorum. 'Damara basmak' derler ya, tam da onun için, nabzı giderek biraz daha az atan, biraz daha 'ben öldüm' dediği sanılan ama aslında hiç de öyle olmayan Türkün, yani sizin o asil kanınızın dolaştığı damarınıza basmak için soruyorum.

Ne ırkçılıktır bu ne de haşa ve haşa on bir asırdan beri ruhumuzu ve beynimizi kapsayan ve şekillendiren o 'kalple tasdik ve dille ikrar eylediğimiz' İslama aykırılıktır. Bu, bizi 'anlaşalım diye ayrı ayrı yaratan' Cenabı Hakk'ın hikmetine teslimiyet ve o hikmete şükrandır. Ve dünyaya 'Allah'ın nizamını Türke ve İslamiyete has 'adalet dairesi çerçevesinde hakim kılmak' için yola çıkan ve o gündür bugündür aynı yolda şaşmadan yürüyen bu millete mensubiyetin haklı gururudur. Dikkat edin boş ve mesnetsiz kibirden bahsetmiyorum, taşınması zor ama hak edilmiş bir onurdur anlatmaya çalıştığım.

Biz bir milletiz ve her millet gibi bizim milletimizin içinde de farklı dilleri konuşan, farklı inançları taşıyan, farklı etnik kökenlerden ve hatta yaşanmış çaresizlikler sonucu farklı coğrafyalardan daha doğrusu kaybedilmiş eski vatan topraklarından gelen insanlar, halklar vardır ve olmaya devam edecektir. Ama hepimizin, bu ülkenin ilk sahipleri ile son müntesiplerinin aynı eşit haklar ve aynı sorumlulukla bu ülkeye sahip çıkmak, bu millete mensubiyetin gururunu taşımak ve bu devlete sadakat borcumuz vardır.

Ne bu coğrafyaya, daha doğrusu bu ortak vatana ne hangi kökenden gelirsek gelelim, hangi mezhep ve meşrebe mensup olursak olalım bir ferdi olmakla gurur duyacağımız, duymamız gereken bu millete ve bu devlete sadakatimizi unutmak ve hele de inkar etmek hakkımız vardır.

Birileri söylemekten ne kadar imtina ederse etsin ya da söylemeyi ne kadar gereksiz görürse görsün; bu milletin bir adı vardır, o da Türk milletidir. Aynı şekilde hangi mülki ve mahalli erkan tabelasından silmeye kalkarsa kalksın, bu devlet Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Bu devletin adı Türktür, dili Türkçedir, bayrağı Türk Bayrağı, başkenti Ankara'dır. Budur benim dediğim ve eğer söz konusu bunlarsa gerisi teferruattır.

Gençlik yıllarımdan hafızama yirmilik bir mıh gibi çakılmış bir cümle var 'Eller kızacak diye sevmeyelim mi?' cümlesi bu. Tam da böyle olmayabilir ama mealen böyledir ve de tam da günümüze uygundur. Sahi birileri kızacak diye 'Türküm' demeyelim mi? Bu milletin adı bu ve ben bu milletin bir ferdiyim. Niye kızarlar ki bana 'Türküm' dediğim için. Irkçılık değildir bu hele de dış merkezli ve aptal destekli 'kafatasçılık' suçlamasıyla uzaktan yakından hiç mi hiç ilgisi yoktur.

Bu millet ve bu vatan ve de bu devlet; hangi etnik kökenden ve hangi farklı coğrafyadan gelirsek gelelim, hangi meşrebe ve hangi mezhebe, hele de hangi tarikata, hangi cemaate mensup, hangi siyasi partiye ve hangi sosyal ve sportif kulübe üye olursak olalım, hepimizindir ve Türklük hepimizim ortak üst kimliğidir.

Ben ne pişmanım ne de özür dileyeceğim, tam tersi şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da bu millete mensubiyetin gururunu taşıyacağım.