Bir taraftan o kanun tasarısı gündeme gelir gelmez 'Teklifin gerekçesi şöyle bir okunursa, ana fikirlere iştirak etmemek imkansızlaşıyordu. Söylenenlerin hemen hepsi istenilen, yürekten arzu edilen hususlardı' diyeceksiniz öbür taraftan da 'bazı kimselerin daha şimdiden rahatsız olduğunu' öne sürecek, yani kısacası 'aba altından sopa göstereceksiniz!' ve de bunun adı gazetecilik olacak; öyle mi?

'Ülkü ve Kültür Birliği Başkanlığı' kanun teklifi gündeme kasım ayının ilk haftasında gelir. Altı komite üyesi imzalamıştı ama tasarı, başlarında Albay Muhterem Serol'un başkanlığında bir kurmay kadro tarafından hazırlanmıştı. Hedefi eğitimi, günlük siyasetin elinden alıp yarı hatta tam özerk bir kuruma vermek ve o kurum eliyle ülkenin her tarafında ülkü ve kültür birliğini sağlamaktı.

Basın Yayın, Beden Terbiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Milli Eğitim Başkanlığı, Ülkü Birliği Başkanlıklarından oluşacak Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği Başkanlığı özerk bir yapıya sahip olacaktı. Başkanı geniş katılımlı bir heyet tarafından seçilecek ve anayasa teminatı altına alınacaktı. Müşterek İlmi İstişare ile Genel Koordinasyon ve Planlama ana bölümlerinden oluşacak Başkanlıkta çeşitli masalar da kurulacaktı. Bu masalardan birisi de Akis'in 'daha şimdiden bazı kimseleri endişelendirmişti' dediği Dış Türkler Masası'ydı.

Dışarıda birileri Dış Türkler Masası'ndan rahatsız olmuşlardı. Acaba içeride kimler neden ve niçin rahatsızdı. İşin ilginç yanı Akis Türkeş ve 13 arkadaşının yurtdışına sürgüne gönderildiği 13 Kasım'dan bir gün sonra çıkan 330'uncu sayısında da aynı konuyu işliyor ve aynen şunları yazıyordu:

'Bitirilen hafta içinde Milli Birlik Komitesi'nin iyi niyetlerinden asla şüphe edilmeyen üyelerini uyarmak, onların dikkat nazarını çekmek için pek çok gayret sarfedilmiştir. Ülkü ve Kültür Birliği adı altında hazırlanan, memleketin dertleriyle dertlenenlerin elinden çıktığında şüphe bulunmayan, fakat uğrunda ihtilal yaptığımız rejimle bağdaşan tek tarafı olmayan meşhur tasarı, bu ömürsüz tasarruflardan biri olacaktır.'

İlginç değil mi; iç darbeden bir gün sonra yayınlanan ama en az bir gün önce yazıldığı kesin olan bu satırların yazarı olacağı olmadan önce nasıl da bilmiş! Bir de Bülent Ecevit'in yazısı var aynı sayıda. O da almış eline kalemi ve tasarıya 'Milletin egemenliğini reddeden teşkilat' diye bir güzel giydirmiş.

İşin daha ilginç tarafı tasarının altındaki altı imza sahibinin ikisi daha sonra saf değiştirecek, dördü yurtdışına sürülürken onlar ileride temelli senatörlüğe terfi edeceklerdir.

Eleştiri ve saldırı da Akis yalnız değildir, CHP'nin bir diğer yayın organı günlük Ulus Gazetesi de geri kalmaz. Her gün ya Türkeş'e ya arkadaşlarından birine ya da bir projeye karşı salvo atış yapılır. Hele de Muzaffer Özdağ, 'hemen seçim' diye bastıran/bastırtan ve Komite'nin 'tarafsızlık politikasını beğenmediğini' söyleyen İsmet İnönü'nün yüzüne karşı 'Millet çoğunluğu haklı veya haksız size karşıdır. Ordunun manevi mesuliyetini taşıyan bir idare millet çoğunluğunun hissiyatını dikkatten uzak tutamaz' dedikten sonra.

Bunca maceranın bir cümlelik hülasası şu ki; deneyimli CHP deneyimsiz idealistleri tasfiye etmiştir.