Aslı var mıdır yok mudur bilmem ama pek yaygındır, pek meşhurdur Üstada sorulduğu söylenen soruya üstadın verdiği cevap. Tam da kendisine yakışan tarzda bir cevaptır 'Üstat ne okuyorsun?' sorusuna Necip Fazıl Kısakürek'in verdiği cevap: 'Hem üstat diyorsun hem de ne okuduğumu soruyorsun; üstatlar okumazlar, yazalar…'

Bu soru hiç sorulmamış, bu cevap hiç verilmemiş olabilir ama bir hayran merakının kopya çekmek için üstadına son derece masum bir duyguyla soracağı sorudan çok Necip Fazıl Kısakürek'in verdiği cevap muhteşemdir. Bu cevap sadece ona ve onun kıratındaki pek az insana ancak bu kadar yakışır.

Allah vergisi yaratıcı bir zekanın, bulunduğu muhitin imbikten süzülmüş zarif ve engin kültürünü bünyesinde harmanlamanın timsali Üstat Necip Fazıl'a yakışan okumadan yazmak imtiyazına son zamanlarda sıradan insanlar da heveslenmiş bulunuyor. Heveslenmekle kalmıyor telif hakkını ödemeden, yani ilmin mahiyetine, irfanın manasına hakim olmadan o imtiyazı pervasızca kullanıyorlar. Zaten cahillikle pervasızlık aynı memeden beslenen iki süt kardeş değil mi?

Okumadan yazmak, okumadan konuşmak, kahve ya da sokakta duyduğu deli saçmalarını bilgi diye topluma satmaya kalkışmak, çağımızın bir an önce tedavi edilmesi gereken en önemli hastalığı! Milletler, ümmetler, medeniyetler arası yarışın alabildiğine hızlandığı ve öteki medeniyetlerin beyinden beyine düşünce nakletme aşamasına geldiği bir yarışta; bizim hala sokak söylemi ve ravi rivayetleriyle oyalanmamız geleceğimize ihanetle eş anlamlıdır.

Okumuyoruz. Merkez nüfusu 600 bini aşan bu kentte kitabevi sayısı neredeyse bir elin parmakları kadar. Buna rağmen, ders kitabı peşindeki öğrencilerin dışında çok az kitapsever ya da kitap müşterisi var. O müşteriler arasında topluma yön verme iddiasındaki siyasetçiler ve işadamları, bir de gazeteciler ya hiç yok ya da birkaç isimle sınırlı. Siyasetçiler konuşmaktan, gazeteciler yazmaktan, işadamları ise paraları istiflemekten kitap almaya da okumaya da ya ihtiyaç duymuyor ya da vakit ayıramıyorlar. Heyhat, ben gezdiğim kitabevlerinde pek az istisnanın dışında öğretmen de göremiyorum. Üstelik öğrenciye örnek, topluma önder olacak insanlarımız bunlar ve de kariyerlerinde belli bir başarıyı yakalamışlar.

Okumamak bir sorun ama daha büyük sorun okumadığı halde bildiğini iddia etmek. Cahil cüreti ya da yarı cahil küstahlığı! Ata Kıral ağabey böyleleriyle tartışmazdı, daha dakikası dolmadan anlar cehaleti 'bırak bunları yeğenim, gel seninle çay içelim' derdi. Cahille tartışmak yerine cahile çay ısmarlamak tam da ona göre bir davranıştı. Müthiş bir zeka, resimden marangozluğa, atıcılıktan avcılığa, planörcülükten sivil pilotluğa Allah vergisi bir kabiliyetler zinciri ve yaşadığı yıllarda Samsun'un en zengin özel kütüphanesine sahip bir bilgi sahipliği. Muhtemelen deveye hendek atlatmaktan daha zor olsa gerek ki öyle bir insanın bir yarı cahile laf anlatması, o hemen tartışmayı keser çay ısmarlamayı tercih ederdi.

Benim rahmetli ağabeyim sağ olsaydı, çay müşterilerinin bu kadar çoğalması karşısında acaba ne düşünür, nasıl üzülürdü, kim bilir?