Biri sivili ikisi asker üç isim bunlar. Sivil her ikisini de tanır, biriyle beraber yol yürüdü, diğeri yolunu kesti. Askerlerden birisi hayata gözlerini kaparken öbürü henüz doğmamış bile. Üç ismin ortak karakteri dostlarına ve dostluklarına olan bağlılıkları, şimdilerde arık örneği görülmeyen sadakatleridir. Sivil olan, Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar, asker olanlar ise İttihat Terakki'nin ünlü fedaisi Yakup Cemil ve 27 Mayıs İhtilali'nin 'kudretli albayı' Alparslan Türkeş'tir.

Yakup Cemil ölüme mahkûm olmuştur. Karar Kağıthane sırtlarında infaz edilecektir. O yıllarda Kağıthane boş, Kağıthane İstanbul dışı. Yakup Cemil bir manga asker nezaretinde bir faytonda ölümle eğlenerek ölüme gitmektedir. Bir ara infaz mangasının komutanına 'iple mi kurşunla mı?' diye sorar. Kurşunladır. Rahatlar. Yakup Cemil, İttihat Terakki'nin ünlü fedaisi Yakup Cemil bir ipin ucunda can versin; olacak şey midir? Ona kurşunla ölmek yakışır.

Gözünü bağlamalarına izin vermez. 'Söyle' der genç zabite 'Söyle kalbime nişan alsınlar, beni uğraştırmasınlar…' Son sözlerini söyler: Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet, Yaşasın İttihat Terakki… Karımı ve çocuklarımı İttihat Terakki'ye emanet ediyorum…'

Yakup Cemil'i ölüme İttihat Terakki göndermektedir ve Yakup Cemil bunu bilmektedir ama yine de geride kalanlarını yani karısı ve üç kızını İttihat Terakki'ye emanet etmektedir. İttihat Terakki vasiyete titizlikle uyar. 'hıyanet-i vataniye(vatan ihanet)' suçlamasıyla ölüme gönderdiği Yakup Cemil'in karısına ve çocuklarına 'hidamet-i amme(millete hizmet)' faslından maaş bağlatır. İttihatçı arkadaşlığı budur.

Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, İttihat ve Terakki'yi anlatırken, 'İttihatçılık bir misyondur. Onlar birbiriyle dövüşürken bile birbirine sahip çıkmışlardır. Celal Bayar, Yassıada'da 'benim partim' derken Demokrat Parti'yi değil İttihat Terakki'yi kastetmektedir' der.

Celal Bayar, Yassıada Mahkemesi'nde yargılanırken, bir olay hakkında söyledikleri bazı Demokrat Partililerin daha önce verdiği ifadelerle çelişir. Mahkeme Başkanı'nın 'Ama arkadaşların farklı söylüyor, seni suçluyorlar' demesi üzerine 'Öyle diyorlarsa onların söyledikleri doğrudur, onlar benim arkadaşlarımdır' der. Bu da bir başka örnektir İttihatçı arkadaşlığına ya da inanmışlığına. Arkadaşım diyorsa doğrudur!

Alparslan Türkeş ve Orhan Kabibay, Milli Birlik Komitesi'nin etkili isimleridir. 27 Mayıs Darbesi'ni yaparken de 13 Kasım darbesinde yurtdışına sürgüne giderken de beraberdirler. Yolları dönüşten kısa bir süre sonra ayrılır. İhtilalden sonra Türkeş'in liderliğinde oluşan ve sürgünde de birlik ve beraberlikleri devam eden 14'lerin büyük kısmı onunla, birkaçı da Orhan Kabibay'la birlikte hareket eder. Türkeş ve arkadaşları CKMP'ye, Orhan Kabibay ve arkadaşları da CHP'ye girer. Orhan Kabibay trafik kazası geçirdiğinde Alparslan Türkeş başbakan yardımcısıdır ve Kabibay'la ilk ilgilenen de Türkeş olmuştur. Askeri uçak kaldırmıştır kaza yerinden alınıp bir an önce hastaneye yetiştirilmesi için. Bu da geçmişin silah arkadaşlığıdır.

Şimdilerde, şu veya bu sebeple yolları ayrılan kimi siyaset erbabının eski arkadaşlarına karşı gösterdiği vefasızlığı ve hele de kullandığı hakaretamiz sözleri duydukça, teselliyi tarihin sayfalarında arıyorum. Mazinin halden güzel olması mazi adına gurursa da hal adına utanç değil mi? Bize bu utancı yaşatanlar hiç mi utanmazlar?