İletişim alanındaki önemli gelişmeler, dünyayı hayli küçülttü. Dev uydular kanalıyla yapılan haberleşme ve yayıncılık, insanları, kültürleri, teknolojileri de birbirine yakınlaştırdı.

İnsanlar kendilerine sunulan sloganları, kolay tanımları, reçete ve formülleri hemen kabulleniyor. Zihni emek gerektirmeden bu kalıpları özümseme yönüne gitmeye başlıyor.

Televizyon kanallarında kültür ve eğitim ağırlığı içermeyen programlar, adeta insanların düşüncesini tutsak alıyor. Kısaca tüketim toplumunun insanı fazla kitap okuyamıyor. Oysa düşünen, üreten insanın temel gıdası kitaplardır.

Özü olmayan yüzeysel ve sığ fikirlerin, kolaycılığın topluma egemen olmaması, kitap okumakla mümkündür. İnsanlık tarım toplumundan, sanayi toplumuna, oradan da bilgi toplumuna ulaşmıştır.

Çağımız bilgi çağı. Bilginin depolandığı, insanların hizmetine sunulduğu yerler kütüphanelerdir. Kütüphane bilgi ortamı; kütüphanecilik de bilgi mesleğidir. Bilgi insan beyni tarafından üretilen tek üründür. Üstelik bilginin bir önemli özelliği de kullanıldıkça tükenmeyen, aksine çoğalan, yepyeni biçimler alarak yeni bilgiler doğuran tek ürün olmasıdır.

Dünyayı, okuyan toplumlar yönetiyor. Her şeyden önce insanımıza kitap okuma alışkanlığı vermeliyiz. Bunun yolu kütüphanelerden geçmektedir. Bilgi toplumunda insanın değeri arttı. Bilgili insan, bilmiş insan değil, bilgideki değişimi izleyebilen insandır.

Ulu önder M. Kemal ATATÜRK 'Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.' demiştir. İlmin aydınlık yolunda sesimizi, soluğumuzu, yüzyılların ötesine taşımamız okuyan, düşünen, üreten bir toplum olmamıza bağlıdır.

Gelişme ve iletişim araçlarının yaygınlığı ne kadar çok hızlı akarsa aksın, dünyayı, sosyal çevreyi ve insanları tanımanın en kısa yolu kitapları okumaktan geçmektedir.