İnsanın duygularını, düşüncülerini yazıyla ifade etmesi kolay gibi görünse de belirli bir disiplin istiyor.

İlk bakışta disiplinden söz edince insanın aklına bir takım sınırlamalar; sorumluluklar geliyor. Oysa yazının alanı hiçbir sınır tanımıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun gerçek budur. Fakat özgürlük içi boşaltılmış bir kavram olarak algılanmamalıdır: içinde derin fikir ayrılıkları, tez-antitez düşünce kırpıntıları her biri kendi doğrularını savunarak gerçeğin gün ışığına çıkmasına imkan sağlama peşinde koşar.

Yazmak, başlı başına bir disiplin ve sorumluluk alanıdır. Yazarken; insana, hayata dair ne varsa yazının konusu olabilir. Kalemin sivri ucu, o kadar tesirlidir ki yazının sihirli gücü sayesinde gerçeği neyi anlatmak istiyorsa hedef kitleye ulaştırır ve kalıcı olur.

Yazmak, insana büyük sorumluluklar yüklüyor, Toplumu aydınlatma da, insanları bilgilendirme de toplumun hafızasının oluşmasında en etkili güçtür yazı.

Toplumlar yazı sayesinde tarihin derinliklerinden gelen, kültür tarihinin temel taşları olan eserleri, günümüze ve geleceğe taşımaktadır. Her türlü ilmi ve teknolojik gelişme yazı sayesinde geleceğe taşınmaktadır. Yazının bu gücünü ve tesirini bilen yazı erbabının da büyük sorumlulukları vardır.

Yazar, kalemini kullanırken insanın ve toplumun refahı ve mutluluğu için kullanmalıdır. Kendi kültürel birikimi ve siyasi görüşü gerçeğin peşinde koşarken onu etkilemeden yansız bir şekilde olayları aydınlatabilmelidir. Herkesin bir duruşu vardır ve olacaktır.

'Benim düşündüğüm gibi düşündüğünü bilsem aklımdan şüphe ederim.' Sözünü bu yüzden çok anlamlı bulurum. İnsanın amacı iyiyi, güzeli, doğruyu aramak olmalıdır. Yazarın dünyası bütün yeryüzüdür. Herkesin bir düşüncesi, bir fikri ve söyleyeceği bir sözü mutlaka vardır. Yazar, bütün bunlardan yararlanarak kendince bir yol izleyip gerçeğin peşinden giden insandır. Yazı yazmak kolay gibi görünse de çok meşakkatli bir yolculuktur. Bu yolculukta yaz kış demeden sağlıklı bir şekilde yürüyebilenlere ne mutlu…