Başkanlık konulu bu beşinci yazım. Başkan olur, cumhurbaşkanı olur… Adı ne olursa olur ama yürütmenin başı bir tane olur. Bir orkestrada bir şef olur. Ancak şef, birçok sesin uyumunu sağlayan işaretleriyle milletin istediği ahenk ve ritmi ortaya koyabilmelidir.

Çok sesli bir toplumda herkesin dinlenebilmesi sağlanamazsa, millî irade tecelli edemez. O nedenle tabandan yükselen bir demokrasiyi geliştirmemiz lazım.

Meclis, üstünde güç olmayacak bir kutsallığa kavuşturulmalı. Nasıl? Partiler kitlelere açılmalı sivil toplum kuruluşlarından yararlanarak. Niye? Meslek odaları, sendikalar, dernekler, vakıflar… eliyle halk örgütlü durumda bugün. Bu örgütlere kötü niyetli sızmalar olmaz mı? Olur tabi ama bu önlenebilir. Başkan, yönetim kurulu veya belli bir grup üye eliyle karar ve tercihlerin önü kesilir, yalnızca genel kurulların oy çokluğuna göre hareket edilirse, bu tehlike ortadan kalkar. Sızmalar geniş kitleleri sarıp sarmalayamaz çünkü. Atatürk, mücadelesini milletin meclisine dayandırarak yürütüp kazanmadı mı?

Şu anda oluşan Meclis, kitlelerin oy çokluğuna dayanıyor mu? Örneğin binlerce aday adayı sivil toplum kuruluşlarının genel kurulları toplamının tercihinden yararlanarak mı listelere sıralandı?

Parti grup toplantılarında hep genel başkanlar konuşuyor, vekiller alkışlamıyor mu? Daha ne zamana kadar nutuk dinlemeye devam edecek bu millet? Parti liderlerinin sivil toplum kuruluşlarından bilgi, öneri, şikayet… alıp seslendirdiğini gördünüz mü hiç? Oysa gerçek demokraside halkın talepleri, anketlemeler ve fikrini dile getirmek isteyenleri sürekli dinlenmelerle tespit edilmeli. Atılan nutuklar da halkın sesini dillendirmelidir.

Benim anlatmaya çalıştığım sistem bu! Halkın içinden gelen sesler, Meclis'e yansıyacak, cumhurbaşkanı veya başkan da o sesleri, millî bir ahenge kavuşturarak yürütecek işleri. İşlerin düzenli, hızlı yürümesi için de yetkili ve sorumlu olacak. İki başlılık 2001 öncesinde bizi krize sokmadı mı? AK Parti bu krizin sonucunda doğup büyümedi mi?

Hangi başkanlık? Genel başkanı olduğu partisiyle halk iradesine göre hareket edebilen, ben yaptım oldu diyemeyecek, muhalefetten gelen eleştirileri önemseyip sivil toplum kuruluşlarının genel kurullarına zaman zaman oylattıracak, böylece millî iradeye göre hareket ettiğini sürekli gösterecek bir başkanlık(!) Böylece millet temayülü de sürekli ölçülür, muhalefet de temkinli hareket eder.

Tek adam rejiminden söz etmiyorum. Meclis'in üçte iki çoğunluğuyla ancak düşürülen ve yargılanan bir başkandan da… Üçte birle referanduma götürülüp görevden alınabilecek kadar halkın meclisine bağımlı bir başkandan söz ediyorum. Ama referandumda halk başkana devam derse, üçte birin de vekilliğini düşürüp ara seçimle kısmî yenilenme olmalı ki başkanlara keyfe keder haksızlık yapılamasın. Herkes milletin soluğunu hissetsin ensesinde. Söz milletinse millete hükümdarlık değil, hizmet olsun!