Dün, Büyükşehir Belediye Başkanı
Yusuf Ziya Yılmaz, Büyükşehir Belediye Meclisi Başkanvekili Turan Çakır,
AK Parti Grup Başkanvekili Nihat Soğuk,
ilgili birimlerin
daire başkanı ve müdürleriyle
birlikte,
"Kent estetiği"ndeki
çarpıklıkları
yerinde görebilmek için
şehir turuna çıktık...
Samsun-Ordu Karayolu'nda
Dikbıyık;
Samsun-Ankara
Karayolu'nda
Adalar güzergahında
şehrin görünümünü
bozan
çarpık, boyasız ve sıvasız yapıları
gördük...
Belki, binlerce kere
geçtiğimiz
bu güzergahlarda,
"kanıksama"
olgusuyla fark edilmeyen
çirkinlik karşısında
şaşkındık...
Belki de bu refleks,
hepsini
bir anda görmemizdendi...
Yusuf Ziya Yılmaz, hizmet otobüsünün
ön koltuğunda, o sıvasız ve badanasız yapıları
tek tek gösterirken,
bir yandan da ilgili birim amir ve müdürlerine
sürekli olarak; yapılan çalışmaların
hangi aşamada olduğunu
sordu. Yılmaz, en ince ayrıntısına
kadar ilgileniyordu. Ekibi de hazırlıklıydı...
Yılmaz; TIR ve kamyonların
gelişigüzel park etmesi ve
esnafın karayoluna kadar
malını bırakması
karşısında, "Olmaz böyle arkadaş"
diyerek,
zaman zaman sesini de yükseltti...
En çok da yol boyunca evlerin balkonlarına
asılan çamaşırları görünce öfkelendi. Hele iç çamaşırlarını
görünecek biçimde asanlara,
"Bizim kültürümüzde yok böyle bir şey" diye
tepki gösterdi...
Yılmaz'ın şu sözünü de ilginç buldum:
"Binaların içi, ev sahiplerinindir. Hiç kimsenin buna
müdahale hakkı yoktur. Ancak, o binaların dışı
bu şehirde yaşayan herkesi ilgilendiren bir konudur."
Yılmaz, aslında bu sözlerle
Büyükşehir Belediyesi'nin
estetik müdahalesinin
ana nedenini anlatıyordu...
Kent estetiği, bir başka açıdan daha
önemliydi...
Dünyanın 110 ülkesinden
İşitme Engelliler Olimpiyatı için şehre gelecek 10 bine yakın
sporcu, antrenör, yönetici
ve basın mensubu,
ülkelerine döndüklerinde
Samsun'u bir "marka şehir" olarak
anlatmalıydı...
Bir anlamda,
gönüllü turizim elçileri gibi...
O yüzden bütün Samsunlular,
bu altın fırsatı
iyi değerlendirmek zorunda...