Demokrasi hırsızları, fikirleri silahlardan fışkıran ateşlerle vermeye çalışıyorlar. Büyük bir oyunla karşı karşıyayız. Olan biten her şey bir oyun! Bu oyuna iki ad koyulabilir: Çalınacak cumhuriyet ya da böl yönet! Allah aşkına, millet aşkına gelmeyelim bu oyuna! Fikir kamplarına bölünüp çatışarak memleketi karanlık güçlerin sahnesi yapmayalım. Çok geç olmadan uyanalım artık!

Bu sözler yakın tarihimizin romanı Vebal'den. Önce öğretmen, sonra gazeteci Kamil Soyarslan'ın feryadı. Olaylar karşısında birbirini suçlayanlara sesleniyor. Bu seslenişin gereği ancak 12 Eylül darbesi olunca yapılabilmişti maalesef! Büyük Anadolu aklını temsil eden vatandaş karikatürü de elinde kına torbasıyla poz vermişti bir gazetenin baş sayfasında. Üstünde şöyle yazıyordu: Alın, münasip bir yerinize yakın!

Günümüzde de bitiremedik fikir kamplarına bölünerek suçlama-karalama furyasını. Yaşadıklarımızdan ders alabilmiş değiliz. İktidar muhalefet birbirini gözden düşürmek için kem gözlerle takip ediyor gündemi. İcraatları alternatif göstererek eleştirme çok geri planda.

Millet olarak bu alışkanlıktan kurtulmak zorundayız!

Artık düzenli savaşlar yok. Temeli suçlama-karalamaya dayalı böl-yönet planları var. Terör örgütleri hak arama adına filan kendiliğinden kurulmuyor ki… Bir bölme taktiği, düşmanlama taktiği! Medya görüntü ve yorumcularına dikkat ederek bile görülür bu acı gerçek.

Televizyonlarda izledik. Beyaz örtülere bürünmüş Suudların kılıçlar elde dansına koskoca ABD Başkanı onların kültürüne hayranlığından mı eşlik etti Allah aşkına! Suudlarla dansın ardında kim bilir ne planlar var? Burada Suudlarla dans, İran'da patlama art arda… Çatıştırma taktikleri o kadar çok çeşitli ki akıllara seza!

Yorumcuları dinliyorum: Karşı karşıya oturtulmuş hep belli şahsiyetler. Farklı düşünüyorlar mutlaka ki karşı karşıya oturtuluyorlar ekranlarda. Türkiye Katar'a asker göndermekle iyi etti-çok kötü etti… Oyunun bir aktörü olmalıydık-olmamalıydık… vs. Olan bitenin değerlendirmesi yapılırken bile herkes belli bir taraf! Oysa taraf olmak yerine milletçe birlik olmanın temellerini atmalıyız. Aklın yolu bir diyerek küresel aktörlerin faaliyetlerini dikkatle izleyip ona göre tavır almak lazım. Aydın olma sorumluluğu budur.

Türkiye, demokrasi adına mücadele veren bir yol seçti kendine. Bu yolda küresel güçlere ben de varım, kendi içime kapalı değilim diyor. Manevralarını da buna göre yapması gerekiyor. Suudlarla dans eden kurda tempo tutmak demokrasi adına dik duruşun gereği olabilir miydi? Hata yaptı, çok kötü olacak diyenler yangına körükle gidiyor. Bu millî sorun. Bu sorunla ilgili icraatları yerden yere vurmak kimin işine yarar? Oyunun aktörleri bundan yararlanıp bizde kutuplaşmayı körükleme yoluna gitmezler mi?

Ülkede darbeye teşebbüs edildi. Yenikapı ruhu dedik, inanın dünya dondu kaldı, gıpta etti. Sonra icraatları eleştireceğiz diye bu ruhu hasta etme çalışmaları başladı gidiyor. Mesela kontrollü darbe lafı atıldı ortaya. İktidarı gözden düşüreceğim diye ülke düşmanlarına mesaj verircesine böyle bir söz sarf edilebilir mi? Onların eline yangın körüğü tutuşturacak söylem değil mi bu? Anayasa gayri meşru, YSK çete… gibi sözler iktidarı gözden düşürmenin ötesinde, dünyaya biz tam anlamıyla bölündük mesajı vermez mi? Çatışmaya davetiye olmaz mı? Bu kadar ileri giderek 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyoruz? Lafın kimin işine yaracağı hesap edilmeli; bin düşünüp bir söylemeli.

Suudlarla dans edenlerin, dumanlı havayı seven kurtlar olduğunu, kurtlarla dansın da zorluğunu aklımızdan çıkarmayacak siyasetçiler istiyor millet ve liderlerini çok dikkatle takip ediyor. Yüzde 50+1 çoğunlukla başa gelmek ne demek? Milletin her kesimine hitap edebilme gücü demek değil mi? Millî birlik ruhuyla hareket edemeyen iktidar olabilir mi? Anayasa değişti, gelelim artık kendimize millî birlik, barış, kalkınma, uygarlık diyelim, gönüllere girelim!