Kimi bilmeden alet oluyor tarihin tahrifine ve dolayısıyla tahribatına. Onlar da sonuçta tarihi tahrip etmiş olsalar da öbürlerinin yanından neredeyse zemzemle yıkanmış kadar masumlar. Suça ortaklıkları art niyetlerinden değil bilgi noksanlıklarından. Ama öbürleri var ya öbürleri, onlarınki bilgi noksanlığından değil, ahlak noksanlığından, mensubiyet unsuru ya da şuurundaki noksanlıktan. Kimisi sahtekarlığı daha çok para için yapıyor kimisi de etnik ya da fikri sebeplerle. Ya ecdadının intikamını almak ya da kendi çarpık düşüncesine tarihten sahte delil üretmek için.

Adam oturmuş düzinelerle kitap yazmış. Aynı fotoğrafı her birinde birkaç kez kullanmış. Nasıl olsa bastıracak birilerini bulmuş hem de en lüksünden, birinci hamur kağıt, kuşe kapak, lüks cilt. O birileri de kendi cebinden değil devlet kesesinden cömertçe harcamış parayı, harcamaya da devam ediyor üstelik.

Doğru olsa içindeki bilgiler gam yemeyeceğim. Nerede bir dedikodu duymuşsa adam yazmış da yazmış ve doldurmuş bir çuvala kitap diye, öbürleri de basmış da basmış kültür yayını adı altında bir yığın yalanı, yanlışı ve tahrifi.

Adam akıllı, kazancın yolunu bulmuş; 'çevir kaz yanmasın' misali elindeki malzemeyi bir o yana çeviriyor bir buna yana ve durmadan kazanıyor. Kendi nam ve hesabına bastırdığı bir iki kitabı da var, üçüncü hamur kağıda basılmış, öyle sayfa sayfa resim ara ki bulasın! Kimsenin para verip almayacağını bilen adam tavrıdır bu ikinci tavır. Öteki ise tarihi bilmeyenlerin devlet kesesinden kalpazan beslemesinin ta kendisidir.

Neyse, çok yazdık daha önce, gerektiğinde yine yazarız bu türleri, şimdi başkalarından bahsedeceğiz isim vermeden. Değmez adlarını ağzımıza almaya, üstelik de reklamları olur.

Adam kitap yazmış; açıp bakıyorum, önemli bir Osmanlı siyasetçisi ve aydını Emir Şekip Arslan'ı 31 Mart ayaklanmasında Hüseyin Cahit Yalçın'a benzettirerek öldürtüyor. Emir Şekip Arslan 1946'ya kadar yaşadı ve o yıl Beyrut'ta hayata gözlerini yumdu. Ben ne diyeyim.

İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanlığı yıllarını anlatırken de 'Alparslan Türkeş ve arkadaşları tabutluklarda işkenceye tabi tutulduktan ülke dışına sürgün edildi' demeyi de ihmal etmiyor. Ah akıl, ah izan ve hepsinden önemlisi ah insaf ve ahlak sen nerelerdesin?

Bir başkası da 27 Mayıs sonrasının ilk dışişleri bakanı Selim Sarper'den bahsederken 'Bir diğer özelliği 27 Mayıs 1960 ihtilali gecesi dönemin Amerika'nın Türkiye Büyükelçisi Fletcher ile aynı arabada Genelkurmay Başkanlığı binasına giden kişi olması. Darbenin gerçekleştiği anlarda Cemal Gürsel, ABD elçisi Fletcher ve Selim Sarper aynı odada iki saate yakın bir görüşme yapmışlar' diyor, diyebiliyor. El insaf; herkes bilir ki Cemal Gürsel 27 Mayıs gecesi emekliliğini beklediği İzmir'deki evinde tatlı bir uykudadır. Ertesi sabah gönderilen bir uçakla İzmir'den Ankara'ya getirildi ve hiç emeği olmayan darbenin başına geçirildi.

Bir daha tekrarlayacağım yukarıdaki hayıflanmamı: Ah akıl, ah izan ve hepsinden önemlisi ah insaf ve ahlak sen nerelerdesin?