Geçenlerde,
gazeteci Resul Akçay'la karşılaştım.
Ayaküstü konuştuk. Haber Radyo'da
seslendirdiğim
öyküleri,
büyük bir keyifle dinlediğini
söyledikten sonra;
lafı onun yıllar önce
bir gazetede
soyadının
yanlış yazılması
olayına getirdi...
Unutmuştum, o hatırlattı...
Köşe yazısının
imzasında
soyadındaki
(k) harfi
yerine (m) harfi
çıkmıştı...
Gülüştük...
Oysa o gazete sayfalarını,
kaç kişi kontrol ediyordu.
Buna rağmen soyadı,
sinkaflı bir sözcük
olarak çıkmıştı. Akçay'a düşmanlık yapılmak istense bile
böyle bir şey mümkün değildi...
Olacak iş ya!..
Aziz Nesin de bir yazısında
"gözümüzü budaktan esirgemeyiz"
diye yazmıştı ama
baskıda "gözümüzdeki" (z) harfi yerine
(t) harfi çıkınca;
hoş olmayan
bir tanımlama
meydana gelmişti...
Aziz Nesin'e
bunu kasten yapmak mümkün müydü?..
Bir yığın örnek
var böyle. Yazmaya kalkışsam,
gazetenin sayfaları yetmez!..
Mesela; bundan 14 yıl önce,
bir başka gazetenin başındaydım.
Birinci sayfada, bir otomobil
şirketinin reklamı vardı. Sayfayı yapan arkadaş,
bir trafik kazası haberinin
başlığını reklamın
üzerine çekmiş, orada unutmuştu. Başlık,
öyle bir yere denk gelmişti ki,
böyle bir kasıt
asla yapılamazdı... O güzel otomobil fotoğrafının
tam üzerinde,
"2 ölü, 5 yaralı" ibaresi yer almıştı...
Bizim gazetede de
benzer şeyler olmadı mı?..
Bir tavuk reklamının
hemen yanında,
bir bilim adamının
civcivlerin
erken büyümesi
için kullanılan ilaçların,
insan sağlığına zararlı olduğunu
belirten haber yer almıştı...
Olacak iş ya!..
Haberlerde oluyor da
yanlış fotoğrafların
sayfalara yerleştirildiği
olmuyor mu?..
Ya bulmacalarda!..
Dedim ya yazmaya kalkışsam,
sayfalar yetmeyecek!..
Medyada teknoloji
inanılmaz biçimde gelişiyor. Ancak, teknolojiyle gelen kolaylıklar,
"Kopyala-yapıştır"
tembelliğine neden oluyor...
Dahası bir yerde insan
varsa, hata var. Önemli olan,
bu yanlışları asgariye düşürecek
önlemleri alabilmek!..
Bir değil, iki değil, 3-5 kişinin
kontrolüne rağmen
bir köşe yazısında, haber ya da
fotoğrafta
yanlışlıklar olabiliyor...
Daha geçenlerde,
benim başıma geldi. Birinci sayfadaki
köşe yazım, imzasız olarak çıktı.
Sadece fotoğrafım vardı. Tanımayan
biri, bu yazıyı kimin yazdığını
ancak 3. sayfayı açarsa görebilecekti. Oysa, sayfayı ben de
kontrol etmiştim!..
Olacak iş ya!..
Sözü; önceki gün
Ulusoy Un'un
Sheraton Otel'de
toplumun her kesiminden insanı
buluşturduğu
iftar yemeği haberine getirmek istiyorum...
5 kıtada 80 ülkeye ihracat yapan,
yıllardır Türkiye'nin ilk 500 firması arasında
yer alan Ulusoy Un,
bu şehrin gurur firmalarından biridir...
Babası Fahrettin Ulusoy'un
tecrübelerini tahsiliyle harmanlayıp,
bunun semeresini de
kısa sürede gören genç kuşaktan
Günhan Ulusoy'un
başında olduğu bu firmanın;
Samsun Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı,
Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Komisyonu Başkanı,
İl Jandarma Komutanı, kaymakamlar, belediye başkanları,
sivil toplum kuruluşlarının
başkan ve yöneticileri,
şehir ve ülke ekonomisinin
lokomotifi firma
sahiplerinin
katıldığı
bir iftar yemeği düzenlemesi,
yerel ve bölgesel medyanın
her mecrasında
haber değeri taşır...
O yüzden Haber Medya olarak biz de oradaydık. Nitekim, iftar yemeği
haberini İHA da abonelerine servis etti. Çünkü, bu bir haberdi...
Buraya kadar
her şey normal elbette...
Ancak, bu iftar yemeğinin haberi,
gazetede hiç alakasız biçimde
"Haber ilan" ibaresiyle
yayınlanmıştı...
Sayfayı yapan için
böyle geniş bir haber,
ancak "Haber ilan" olabilirdi...
"Unuttular" herhalde
deyip, haberin altına
o ibareyi, küçük puntoyla yerleştirdi...
Ne var ki, böyle bir anlaşma olmadığı halde
söz konusu
haberde bu ibarenin
yer alması;
hem o firmaya
hem de kendimize
yapılmış haksızlıktı...
Sadece Ulusoy Un değil;
bu şehirde üreten ve
istihdam yaratan,
büyük-küçük demeden
bütün firmalara
destek olmayı
ilke edinen
bir anlayışla
gazetecilik yapmaya
çalıştığımızı
herkes bilir...
İşin doğrusu neyse odur...
Uzatmayalım...
Olacak iş ya!..
Atalarımız, "Sakınılan göze çöp batıyor" diye
boşuna dememiş!..