Altı asırlık Osmanlı yıkıldıysa, ki yıkıldı maalesef, Allah korusun ama, bilesiniz ki, daha yüz yaşını idrak bile etmemiş genç Cumhuriyet de yıkılır.

O Osmanlı ki, bir zamanlar üç kıtada, dört köşede fermanları kanun diye geçerdi. O Osmanlı ki, orduları beraberlerinde zalimlere korku mazlumlara ümit taşırdı. Ve Osmanlı ki akıncılarının tuğları her bahar Avrupa'nın göbeğinde rüzgarlardaki dilber saçları misali uçuşur, donanması yedi denizin rüzgarlarında sonsuz ufuklara yelken açardı. O Osmanlı ki 'Devlet-i Âli Osman' denirdi, 'Devlet ebet müddet' denirdi. Âli Osman'ın devleti, ebedi devlet, yıkılmaz devlet... Öyleydi ya da öyle sanılırdı. Ne yazık ki, Osmanlı yıkıldı.

Viyana'ya giden Osmanlı ne kadar bizimse Viyana'dan dönen Osmanlı da o kadar bizimdir. Biz giderken onlar geriliyordu, onlar gelirken de biz geriliyorduk. Nasıl onlar altın çağımızda bizim gidişimizi durduramadılarsa, biz de çöküş dönemimizde onların gelişlerini durduramadık. Her ikisinden de alacağımız dersler var. Ya alacağız ya da aynı ihmaller, aynı gafletler, aynı cehaletler ve aynı ihanetlerle -Allah korusun ama- aynı akıbete sürükleneceğiz.

Benim de içinden geldiğim geniş sağ kulvarda tarih çoğunlukla ve de salt 'zaferler' tarihi olarak okunur ve algılanır. Yükselişi okuruz da duraklamayı, gerilemeyi ve çöküşü okumayı pek sevmeyiz. 'Akınlarda çocuklar gibi şen' akıncıların şiirini biliriz de Akıncı Ocağı'nın hangi veziriazamın ihanet derecesindeki gafletiyle hem de en şaşaalı dönemimizde nasıl söndüğünü, söndürüldüğünü bilmeyiz. Preveze zaferi ile İnebahtı hezimeti arasındaki 'ihsan unsurunun' ya da 'insan kalitesinin' nasıl farklılaştığını hiç araştırmayız. Sadece iki deniz savaşı açısından söz konusu değildir 'insan kalitesi' tüm dönemlerin en belirleyici unsurudur ama niyeyse bugün bile böyle bir kavrama pek itibar etmeyiz.

İnsan kalitesi, eğitimi getirir akla ister istemez, maarifi, kültürü. Ve de nesilden nesle aktarılan, şahıslar, zümreler, cemaatler ve partiler üstü milli bir ideolojiyi. Heyhat, hiç olmadı demeyeceğim, o haksızlık olur uzun tarihin altın çağlarına, ama uzun zamandır insan kalitesi diye bir derdimiz olmadı, maalesef bugün de yok.

Günümüzde birilerinin dünyanın en bürokratik imparatorluklarından biri olan Osmanlının 16 milyon kilometrekarelik bir coğrafyadaki kayıtlarından oluşan devlet arşivini halkın okuryazarlığı ya da kitap zenginliği sanması veya bize bunu böyle yutturmaya kalkışması ne hazin. Devletin bürokratik kayıtları kitap değildir ve ne yazık ki Osmanlıda kitap yoktur, en azından yok denecek kadar azdır. İş Bankası çok harika bir çalışmaya imza attı; Tevfik Güran'ın 'Resmi İstatistiklere Göre Osmanlı Toplum Ekonomisi' adlı çalışmasını yayınladı. Her ciddi kütüphanede bulunması gereken önemli bir eser. Orada bütün rakamlar var, kitapla, kütüphaneyle ve okulla, maarifle ilgili. Bizim adımıza yürekler acısı bir tablodur orada karşımıza çıkan.

Hoş, o günkü durumumuz bugünümüzden pek de farklı değil, meseleye çağa ve başka ülkelere göre bakarsak. Dünden çok çok ilerideyiz bugün ama dün olduğu gibi bugün de yine ötekilerden yani aynı çağda yaşadığımız ve ister istemez yarıştığımız öteki milletlerden çok gerilerdeyiz. Hele de şu 'Haçlı zihniyeti' diye hem eleştirdiğimiz hem de çekindiğimiz, her belayı ona fatura ettiğimiz ekonomik ve askeri güç olarak kalkınmış diye nitelenen ötekiler var ya işte onlardan.

Onlarla yapılan mukayeseleri de Prof. Dr. İskender Öksüz 'Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler' kitabında Tatyos Efendi'nin 'Mani oluyor halimi takrire hicabım' şarkısının o harika sözlerini günümüz Türkçesiyle 'Halimi anlatmaya utancım engel oluyor' şekline çevirerek, önsözüne alsa da yine de kalem kalem veriyor. Sadece rakamları vermiyor okuyana büyük hüzün de veriyor.

İskender Hoca önsözünü 'Sıkıntılarımız kendi hatamızdandır. Başarımız da kendimize ait olacaktır. Bize, hepimize. Yani sana sevgili okuyucum! Ülkeyi ve seni sen kurtaracaksın, başkası değil' dedikten sonra Namık Kemal'in o ünlü 'Sana senden gelir ancak bir işde dad lazımsa/ Ümidini kes zaferden gayrıdan imdad lazımsa' dizeleriyle bitiriyor.

'Osmanlıdan alınacak çok dersimiz var' derken yanlış mı söylemişim? Ne dersiniz?

Gençler için küçük bir not: Dad, yardım demektir.