Samsun'un yeni valisi Osman Kaymak, geçtiğimiz cumartesi sabahı Samsun basını ile tanıştı. Geniş katılımlı bir toplantıydı. Uzun bir aradan sonra zamanında başlayan bir toplantıya rastlamak güzeldi. Davet sahiplerinin kendi davetlerine kendi belirledikleri saatten bir hayli sonra katılma alışkanlığı hiç hoş değildi. Umarım ve dilerim ki bu zamana riayet titizliği, hem bundan sonraki toplantılarda da devam eder hem de diğerlerine örnek olur.
Sayın Kaymak, Tunceli'deki çetin ve ayrılıkçı örgüt tarafından hedef bir coğrafyadaki üç yıllık zor ama başarılı bir görevin ardından; Samsun gibi terörden oldukça uzak, kalkınma ve gelişme anlamında müthiş bir potansiyele sahip ama istihdam ve üretimi yetersiz bir kente geldiğinin şuurunda. Konuşmasında hem geldiği coğrafyanın hem de bundan sonra görev yapacağı kentin sorunlarını oldukça net ifadelerle ortaya koydu. Geldiği coğrafyanın insan dokusuna yönelik tespitleri, son derece önemli ve son derece doğruydu. Özellikle Tunceli halkının 'Türkmenliğini ve devlete bağlılığını' coğrafyayı iyi bilen birisi olarak çok net ifadelerle ortaya koyuşu, son derece önemliydi.
Samsun üzerine söyledikleri arasında en önemli cümle bana göre 'İstihdam için ilimizde yeni üretim kanalları bulunması lazım' cümlesiydi. Bir de 'kenti ortak akılla yönetme' prensibine verdiği önemdi. Şu cümleler Sayın Vali'ye ait: 'Biz kimseyi ayrıştırmadan Samsun'un ortak paydasının oluşması konusunda herkesten destek bekliyoruz.' Bu iki cümle, kentin geleceğine yönelik yeni bir anlayışla doğru hedeflerin belirlenmesi açısından çok önemlidir. Umarım uygulamada herhangi bir aksaklık olmaz.
Konuşmada biz basın mensuplarını ilgilendiren bölümden bahsetmeden bu yazıyı bitirmek olmaz. Hoşumuza giden cümleler yanında 'acaba' sorusunu herkesin zihnine çakan bir talihsiz cümle de vardı. Basını 'devletle halk arasında halkın düşüncelerini devlete aktaran bir köprü' olarak nitelemesi de 'Basın olarak bize yol göstererek, yönlendirerek bizim göremediklerimizi görmenizi çok değerli buluyorum. O anlamda bu kamu yararına olan görevinize saygı duyuyorum' sözleri de hoşumuza gitti.
'Acaba' dedirten daha doğrusu 'ne oluyor, ayar mı veriliyor?' sorusunu gündeme getiren de 'elime kalemi alırım, istediğimi yazarım, buradan da bir amaca ulaşırım hedefi gözetilmemelidir. Çünkü gazeteci her yazdığından sorumludur. Olumsuz bir durumda hukuken sonuçlarına katlanılacaktır' cümlesiydi.
'Gazeteci her yazdığından sorumludur. Olumsuz bir durumda hukuken sonuçlarına katlanacaktır' ifadesi bence 'maksadı aşan' bir talihsizlikti. Gazetecinin sorumsuz olmadığı ve suç işlerse herkes gibi onun da sonuçlarına katlanacağı malumun ilamıydı ve oradaki meslektaşlarımızın büyük kısmı bunun bilincindeydi. Cümle o açıdan gereksiz ve o açıdan talihsizdi. Ama cümleyi öncesi ve sonrasıyla birarada değerlendirdiğimizde; namuslu basını tehdit kastının olmadığını anlamak zor değil. Belki de, belki de değil, muhakkak ki basın adına eline geçirdiği imkanı ya kendi ya da birileri hesabına ranta çevirmeye, yalanlarla halkı yanıltmaya ve iftiralarla insanların haysiyetiyle oynamaya kalkan ve geçimini buna bağlayanlar, her yerde ve her meslekte olduğu gibi Samsun'da da var. Bunlara tavır, en azından mesafe koymak hepimizin, öncelikle de devlet erkanının ve biz basın mensuplarının görevi. Umarım ve dilerim ki, bundan sonraki süreçte karşılıklı ilişkiler hukuka bağlı devletle basın ahlak yasasına uymayı kendisine kural edinmiş ve hukuk devletinde yaşadığının şuurunda gazeteciler arasında karşılıklı güven, sevgi ve saygıya dayalı yürür.
Bu düşüncelerle Sayın Vali'ye 'hoş geldiniz' diyor, görevinin hem şahsı hem de Samsun adına 'hayırlı ve başarılı' olmasını diliyorum.