İlkokul birinci sınıfı Sivas-Yeniçubuk'ta okudum. İkinci sınıfa geçtiğimde babamın tayini Çorum- Sungurlu'ya çıkmıştı. Kaçıncı gündü bilmiyorum; mahallede yeni tanıdığım çocuklardan birisi 'hangi takımı tuttuğumu' sordu. Babam koyu bir demokrattı; ben de büyük bir rahatlıkla 'Demokrat Parti' dedim. Meğer onların sorduğu daha başka bir şeymiş. Hem Demokrat Partili olabilirmişim hem de Fenerbahçe, Beşiktaş veya Galatasaray'dan birisini tutabilirmişim. Birisi 'Fener dünyayı yener' dedi ve ben Fenerbahçeli oldum. Biraz sonra bir başkası 'Beşiktaş'a gelince mum gibi söner' dedi ve tüm hevesimi söndürdü. Çözümü akşam babama sormakta buldum; babam Galatasaraylıymış, ben de Galatasaraylı oldum.

Turgay Şeren, Suat Mamat, Kadri Aytaç, Coşkun Özarı ve diğerleri ve elbet Metin Oktay. Bir efsaneler takımı ama her şeyden önce o yıllarda tüm takımlarda olduğu gibi bir adap ve edep topluluğu. Televizyon yok o yıllarda, hatta radyo bile pek az evde var. Kaç maçı sevinç naraları kaç maçı da hıçkırıklar arasında dinledim o yıllarda radyo başlarında. Hele bir Macaristan milli maçı var ki, ne unutulur ne de anlatılabilir. Metin Oktay galiba on yedi yaşında ve üç golden birisinin sahibi. Şimdilerde Ordu Üniversitesi'nde rektör yardımcısı olan kardeşimin adı Metin Oktay'dan mülhemdir. Babam Şevket dedi, ben Metin, sonunda Şevket Metin'de karar kıldık.

Metin Oktay'ı gazetecilik yıllarımda tanıma şansı yakaladım. Ölmeden çok kısa bir süre önce de İzmir Fuarı'nda gördüm. Onun yokluğuna mı yanmalıyım yoksa onun temsil ettiği Galatasaray beyefendiliğinin Fatih Terim külhanbeyliğine kurban verilişine mi; bilemiyorum. Ama yüreğim bir değil bin yerinden kanıyor. Hoş uzun zamandır futboldan kopuk yaşıyorum. Bu sadece Galatasaray meselesi değil, kulüplerin çok büyük kısmının sporcu yetiştirmek yerine yöneticiye reklam aracı olarak algılanışından beri böyledir. Dün sahamız taştı topraktı ama yüreklerimiz sımsıcak sevda yüklü ve rakipleri bile sarıp sarmalayacak kadar yumuşacıktı. Dün paramız pulumuz yoktu ama kulüplerimizin daha doğrusu sporumuzun geleceği yabancı şöhret eskilerinin transferlerine feda edilmemişti. Geleceği ipotek altında kulüplerin gececi galibiyetleriyle teselli bulmak benim işim değil.

Lafı çok uzatmadan yazıyı noktalayacağım. Eski sevdamdan zerre yok ama gönlümün bir yerlerinde çocukluktan kalan bir kırıntı hala var. O son kırıntıyı da içim yanarak da olsa çöpe atmaya hazırlanıyorum. Hazırlanıyorum çünkü basında Fatih Terim'in adı Galatasaray'la daha sık anılır oldu. Kimilerine göre teknik direktör, kimilerine göre CEO, kimilerine göre de kulüp başkanı olacakmış! Kim dayanır kim dayanmaz bilemem ama ben çocukluk sevdamın Metin Oktay efendiliğinden Fatih Terim kabadayılığına savrulmasına dayanamam. Hoşça kal Galatasaray; ben bu anlayışta yoğum. İsterseniz tüm kupalara el koyunuz ben yine yoğum. Ve galiba yalnız da olmayacağım.