Son derece iyi niyetlerle başlayan Sarıkamış anmaları giderek, bir taraftan siyasi bir şova diğer taraftan da yalan ve yanlışlarla bir tarih katliamına dönüşmeye başladı. Amerikan malı spor giysilerle ve devlet kesesinden Sarıkamış'a yapılan turistik ve siyasi geziler ya da Sarıkamış şartlarıyla hiç ilgisi olmayan Karadeniz coğrafyasında Atatürk evinden kent stadına düzenlenen yürüyüşler işin ciddiyetini sulandırdığı gibi aslı astarı olmayan şehit rakamları da tarihi şirazesinden çıkartmaktadır.

Türk tarihi, özellikle de 1912'deki Balkan Harbi ile başlayıp 1922'deki Büyük Taarruzla son bulan on yıllık dönemi hiçbir istismara da, hiçbir yalan ve yanlışa da feda edilemeyecek kadar önemli bir süreçtir. Tarifsiz acılar ve bir o kadar da tarifsiz sevinçlerle doludur o tarih, Avrupa'da kaybedilen vatanın acısı ile Asya'da kurtarılan son vatan parçasının sevinci her Türk'ün yüreğinde yan yana yaşar.

Sarıkamış sonuçları itibariyle bir büyük acı ama safhaları, özellikle de asker ve zabitanın kahramanlıkları itibariyle de bir büyük iftihar vesilesidir. Bu acıyı da bu gururu da yalanlara ve yanlışlara kurban etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir.

Sarıkamış'ta '90 bin askerin bir kurşun atmadan donarak öldüğü' iki kere yalandır. Hem 90 bin rakamı yalandır hem de askerimizin bir kurşun atmadan öldüğü yalandır. Kaybımız hakkındaki rakamlar tartışmalıdır ama artık hemen herkes 90bin rakamının büyük bir yalan ya da biraz daha hafif bir ifadeyle söyleyelim bir büyük yanlış olduğunda hemfikirdir. Şehit sayımız konusundaki rakamlar 23 binle 40 bin arasında değişmektedir. 40 binden sonraki her rakam abartılıdır, tartışmalıdır ve büyük ölçüde gerçek dışıdır. Cephede vuruşarak ya da donarak şehit olan askerler dışında cephe gerisinde hastalıktan ölenler vardır ve o rakam da net olmamakla birlikte oldukça yüksektir. Bir de asker kaçakları vardır ki belki elimizde yeterli veri olmadığından belki de gururumuzun incitmesinden olsa gerek bundan hiç söz etmeyiz.

Sayıdaki abartıyı bir kenara bırakırsak asıl yalan ya da yanlış bizim Sarıkamış'ta bir hayal peşinde koşarak bir sonu belirsiz maceraya atıldığımız ve o macerada askerlerimizin tek kurşun atmadan donarak öldükleri yalanıdır. Sarıkamış harekatı öncelikle bir yurt savunmasıdır. Kendi topraklarımızı ya saldırarak işgalci kuvvetlerden temizleyecektik ya da yerimizde kalarak onların hazırlıklarını tamamladıktan sonra bizi olduğumuz yerden de geriye atmalarını bekleyecektir. Türk Genelkurmayı doğrusunu yapmış, düşmana onun en hazırlıksız olduğu anda saldırmış ve oldukça iyi sonuçlar da almış, Rusları birçok cephede bozguna uğratmış, geriye atmıştır. Kesin zafere ramak kalan anlar olmuştur ama ne yazık ki, ister ikmal, ister komuta yetersizlikleri ya da hatalarından olsun hedefe ulaşılamamıştır. Sonuca üzülmemek, acılarla kahrolmamak mümkün değil ama utanmak asla söz konusu olmaz, olamaz. Yenilgidir ama utanç değildir, yenilgidir ama aynı zamanda bir destandır.

Bir de şu 'tek kurşun atmadan donma' yalanı ya da yanlışı var. Cumhurbaşkanı da açıkladı bu savaşta Rusların kaybı 32 bin. Bu rakam aynı zamanda Türk Genelkurmayı'nın efsane başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından da verilen rakamdır. Rus kaynakları da bu sayıyı verir. Bizim asker 'bir kurşun sıkmadan dondu' da bu 32 bin kişiyi kim öldürdü? Sormak gerekmez mi?

Sarıkamış Harekatının hem planlamasını hem de uygulamasını kurmayların incelemesi, eleştirmesi ve yarınlar için dersler çıkartması sadece hakları değil aynı zamanda görevleridir de. Sadece uzmanların değil her vatandaşın da hakkıdır ama insaf dahilinde ama kulaktan dolma bilgilerle değil, hiç olmazsa bir iki kitap okuyarak, öğrenerek ve bilerek. Bir de insafı elde bırakmadan, kendi tarihine sövüp saymadan, siyasi hırslarla karalamadan ve de siyasi şovlarla istismar etmeden.

Bu yazıyı şimdilik kaydıyla ve Nevzat Köseoğlu'nun Ziya Nur Aksın'dan naklettiği şu satırlarla noktalıyorum: 'Koskoca bir ordu, her türlü meşakkate, yokluğa ve soğuğa karşı fevkalade bir tahammülle, göz yaşartacak feragat numuneleri, insanı titretecek bir hareket kabiliyeti gösterirken, bunu Enver'in güzel yüzüne aşık olduğu için yapmamıştır. Bu büyük gayret ve hamiyeti, en mukaddes varlığının, dininin emri, İslam'ın, esir kardeşlerinin kurtulması gibi büyük ümitler için göstermiştir.'

Hepsi nurlar içinde yatsın…