Uyku, özellikle günün belli zaman dilimlerinde bedeni çepeçevre sararak nöronlara talimat vermek suretiyle kişiyi esir alabilmektedir. Bu durumlarda vücutta meydana gelen bu talebe göğüs gererek mücadeleden galip ayrılmak çoğu kez mümkün olamamaktadır. Tabii bu durumda günün hangi saatinde, nerede ve ne sıfatla bulunuyorken bu mücadeleyi ortaya koymak gerektiği önem kazanmaktadır. Örneğin evinizde ve makul insanlar için olağan uyku saatinde, uyutmaya amade bir yatak varken bu davete direnmeden icabet etmek doğru standart model davranış olacaktır.

Ancak uyku işyerinde sizi mesai saatinde ziyarete gelmişse artık burada ikili ayrım yapılmalıdır. İşveren sıfatına sahipken uyku kapınıza gelmişse, serbest değerlendirme yaparak uyumak veya uykuya direnmek noktasında hareket edilebilecektir. Burada kural olarak iş hukuku bakımından bir mesuliyet ortaya çıkmayacaktır. Ancak işçi iseniz ve dinlenme saati dışında uyku ihtiyacı ortaya çıkmışsa, çalışma hakkının selameti açısından kesinlikle uyunmaması gerekmektedir. Zira bu durumda uyuma hali ortaya çıkarsa İş Kanunu'nun 18. maddesine göre işveren açısından 'geçerli fesih' koşulları ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte uyuması sebebiyle işini kaybetme ihtimali olan kişi her ne kadar çalışma imkanını kaybetmiş olsa da ihbar ve kıdem tazminatını almaya hak kazanacaktır. İlave etmek gerekir ki uyuma durumu zafiyet yani itiyat haline gelirse bu durumda 'haklı fesih' hali ortaya çıkacak ve tazminat hakkı kaybedilecektir.

Öte yandan örneğin görevi gereği güvenliği temin ile vazifeli kılınmış bir kişinin mesai saatleri içerisinde uyuması halinde, daha ağır ihlal koşulları meydana geleceğinden İş Kanunu madde 25/2 çerçevesinde 'haklı fesih' şartları tahakkuk edecektir. Bu durumda ise işçinin ne ihbar tazminatı ne de kıdem tazminatı alması mümkündür. Dolayısıyla 'uyku galerisine' bakıldığında hukuki anlamda sorun çıkarmayacak isabetli zaman dilimlerinin tayini müşterek menfaatin tesisi bakımından yararlı sonuçlar ortaya koyacaktır.