Gündemin akşamdan sabaha, sabahtan akşama değiştiği bir ortamda konu sıkıntısı çekmek ya da 'yazmak ama neyi?' diye sormak pek normal olmasa gerek. Eğer tüm kavramların altüst olduğu bir geçiş dönemi değilse bu kanı doğrudur. Ama devir o devir, gün o gün mü?

Yakın zamanda değerlerimiz ve o değerlerin ayakta tuttuğu birçok kurumumuz çok ciddi sarsıntılar geçirdi, o sarsıntıların etkisi o kurumlarda hala daha ağır şekilde hissediliyor. Bir kısmımızın saflığından, samimiyetinden, bir kısmımızın bilerek görmezden gelmesinden ve bir kısmımızın da ortaklığından palazlanan bir yapılanmanın devletten sökülüp atılması kolay değil. 'Kılcal damarlara sızacağız' demişlerdi. Sızdıklarını çok sonra bir kanlı, bir alçak kalkışmayla anladık ne yazık ki. Saflığımızın ya da umursamazlığımızın faturasını ödedik, ödüyoruz, daha da ödeyeceğiz. Henüz nihai fatura da çıkmış değil, her gün yeni bir tahribatla karşılaşıyoruz ve fatura kabarıyor.

Hukuk, toplumların vazgeçilmezi, hukuk İslam'ın en temel kavramlarından birisi ve de kelimesi kelimesine 'adalet mülkün temeli' değil mi? Hukukun tartışılması ne kadar doğru? Çıkarılamaz mı siyasetin ve toplumun gündeminden? Sağlanamaz mı tarafsız ve özgür bir hukuk kurumu ve algısı? Kameralar karşısında sert söylemlerle tartışmak yerine iktidarıyla muhalefetiyle, teorisyenleri ve uygulayıcılarıyla tüm taraflar bir araya gelip, parti ve ideoloji ayrılıklarını bir kenara bırakıp bir ortak metinle toplumun karşısına çıkılsa nasıl olur? Hukuk ama herkes için hukuk; çünkü gün gelir lazım olur.

Günlük hayhuy arasında sadece devlet kurumlarının işgalini, istilasını, hukuku değil, çocuklarımızın eğitim ve öğretimini ıskalıyoruz. Sadece okulda verilen veya verilemeyen eğitim ve öğretim değil söz konusu ettiğim, evden sokağa, sokaktan iş yerine, tüm hayatı kapsayan bir eğitim ve öğretimden söz ediyorum, etmeye çalışıyorum. Eğer yarış uluslar ve hatta medeniyetler arasında ise ve biz bu yarıştaysak onlardan her konuda ama özellikle eğitim ve öğretimde en az bir adım önde olmalıyız ve her gün arayı biraz daha açmalıyız. Ama ne yazık ki, uluslararası ölçümler bunun tersini gösteriyor. 'Elin gavuru, kendisine torpil yapmış' demek çare değil, öyle bir noktada olmalıyız ki araştırmayı kim yaparsa yapsın hakkımızı teslim zorunda kalsın. Ne yazık ki hem o noktada değiliz hem de bunu dert etmişliğimiz yok.

Çok güzel bir söz duydum bir yakınımdan 'yazmadan katip, okumadan alim olmak' diye. Yazmak bir sonraki aşama ama maalesef giderek ilk sıraya doğru hızla ilerliyor. Okumadan yazanlarımız, öğrenmeden konuşanlarımız, ahkam kesenlerimiz hem sayıca çoğalıyor hem de daha etkin konumlara tırmanıyor. Cehalet ilerledikçe toplumlar geriler. Dilerim ki benimki bir yanılsamadır.

Boşuna atmamışım o ' yazmak ama neyi' şeklindeki başlığı. Yazdıkça dağılıyorum galiba ya da dağıldıkça yazıyorum. Doğrusu bu yazıyı burada kesmek sanırım. Üzmek değil derdim, sadece bir dikkat çekmek. Kendimce önemli saydığım huşulardan sadece birkaçına. Bilmeden ve istemeden üzdüysem af ola.