Atasözleri; uzun denemelere, gözlemlere dayanan, yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak veren, kalıplaşmış biçimi bulunan ve kamuca benimsenmiş kısa ve özlü sözlerdir...

Yüz yıllar boyunca insanı yanıltmamış olan bu sözler, adeta birer "yaşanmışlık abidesi'dir…

O kısa sözlerin derinlikleri, sayfalar dolusu kitap olur...

Yaşlı insanlar da öyledir...

Onların ömür boyu edindikleri tecrübeler, yanlışlıklara düşmemek için tutunacak dal gibidir...

Başarılı insanlar, tecrübelerden yararlandıklarında hedeflerine daha az hasarla ulaşmıştır...

Yazarı bilinmeyen "Letonya hikayesi" işte böyle bir şey...

***

Çok eski zamanlardan birinde bir adet vardı. Yaşlılar iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırdı. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırdı. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye de korkardı.

İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istedi. Kış mevsimiydi. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitti. İhtiyarı bırakıp dönüyorlardı ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etti. Babasına dönüp almalarını söyledi. Babası umursamayınca, "Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım" dedi. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacaktı. Dönüp babasının ellerini çözdü. Alıp eve geri getirdi. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başladı.

Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayıldı. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyordu.

İhtiyar, oğluna şöyle dedi: "Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla. Sağlıklılara da şöyle şöyle yap.''

Oğlu, ihtiyar babasının dediklerini yaptı ve gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azaldı, çoğu da kurtuldu.

Bayram geldiğinde her yıl olduğu gibi, o yıl da köy halkı kurbanlar kesmeye başladı. İhtiyar, oğluna şu öğüdü verdi: "Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme."

Gerçekten de bir iki ay içinde bütün köy tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başladı ama ihtiyarın öğüdünü dinleyen gencin hayvanı vardı.

İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamıştı. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıydı. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek yılın mahsülünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlardı. İhtiyar, oğluna "Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin" dedi.

Oğlu, ihtiyar babasının dediği gibi yaptı. Köyde tohumluğu olan tek aile onlardı. Bütün köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamıştı. Öyle ya herkesin işi kötü giderken, bu evde garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyordu.

Evi gözlemeye başlamışlardı. Günler sonra gerçek anlaşılmıştı. İhtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıktı. Köylüler genci krala şikayet etti. Kral, önce yasalarını hiçe sayan gence kızdı. Ama olup bitenleri dinledikten sonra da iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkardı: "Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklar. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler var."

***

Bugünüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…