Başlıktaki ifade bana değil, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Taha Akyol'a ait. Daha önce Uğur Mumcu'ya ait 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak' ifadesi vardı ve çok yaygındı; bu daha kısa, daha öz ve muhteşem. Hal-i pür melalimizi bundan daha iyi, daha net anlatan bir ifade olmaz sanırım.

'Öğrenmeden bilmek' sadece avama has bir hastalık değil maalesef 'havas' dediğimiz okuryazar tayfası da bu hastalıkla malûl ve asıl tehlikeli olan da bu. Diplomalı cehaletinin siyasete, basına, sanata verdiği zararı diplomasızların vermesi söz konusu bile değil.

Okumuyoruz, istatistikler bu acı gerçeği bütün netliğiyle ortaya koyuyor. Ama istatistiklere gerek yok, gidiniz bir sahil kasabasına, plajda yüzükoyun yatanlara bakınız, kimin önünde kitap varsa o yabancıdır, kim gözü kapalı güneşleniyorsa ne yazık ki o Türk'tür. Fotoğraflar yayınlanıyor gazetelerde ya da sosyal medyada, trende, tramvayda giderken ya da durakta beklerken hemen hepsi kitap okuyan Avrupalı, Amerikalı ve Japonlarla hemen hiçbiri herhangi bir şey okumayan sadece akıllı telefonlarıyla oynayan/oyalanan bizler hangi bilgi ve birikimle ve nasıl rekabet edeceğiz?

'Çağımız bilgi çağı' sözünü hemen hepimiz kullanıyoruz, tamam, çağımız bilgi çağı, bilgiye ulaşmak düne göre daha kolay da ama o da bilgi gerektiriyor. İşin özü 'doğru bilgiye ulaşmak, herkesten önce ulaşmak ve herkesten önce kullanmak' olsa gerek. Ne yazık ki tablet, akıllı telefon ya da bilgisayar sahibi olmak ve o cihazları kullanmak yetmiyor, bilgiye ulaşmayı ve kullanmayı öğrenmek gerekiyor. Ve bilmediğimiz şey de işte bu, öğrenmeyi bilmemek hatta öğrenmenin gerekliliğini de bilmemek.

Okumayı seviyorum, okudukça ne çok şey bildiğimi değil ne çok şey bilmediğimi görüyorum. Aldığım, okuduğum her kitap bilgiye açlığımı daha artırıyor, daha bir iştahla hatta hırsla saldırıyorum yeni kitaplara. Çoğu giden azı kalan ömrümde bilgisizliğimi ne kadar azaltabilirim ya da bilgimi dostlarımın yanında mahcup olmayacak seviyeye nasıl çıkartabilirim arayışında ve gayretindeyim.

Tabii esas olan salt okumak da değil anlayarak okumak, düşünmek, fehmetmek, birine teslim olmadan ötekini de görebilmek ve asla aklımızı kimsenin esaretine vermemek, kalbimizi kimseye mühürletmemek. Bir de bilgiyi paylaşmak! Paylaşılmayan bilgi insana yüktür.

'Öğrenerek bilmek' belki de kalkınmanın, ileriye gitmenin, toplumu ve hatta tüm insanlığı daha iyiye, daha güzele ve daha doğruya taşımanın olmazsa olmaz kuralı. Avamdan vazgeçtim, ondan beklemiyorum ama havastan ama diplomalılardan ve hele de toplumun hayatına yön verme iddiasındaki siyasetçilerden, yöneticilerden ve kanaat önderlerinden giderek azalan bir umutla da olsa bekliyorum.

Çok fazla bir şey mi istiyorum? Çok mu hayalperestim?