Türkiye 1950'den beri çok partili sistemle yönetiliyor.

Zaman zaman ara rejimler yaşandı. Tek parti ve koalisyon hükümetleriyle yönetildi.

1970'li ve 1990'lı yıllarda sık sık değişen, geçimsiz koalisyon hükümetleriyle yönetimin ne kadar zor ve verimsiz olduğu tecrübe edildi.

Demokrat Parti 1950'li yıllarda, Adalet Partisi 1960'lı yıllarda, Anavatan Partisi 1980'li yıllarda ve AK Parti 2000'li yılların başından beri tek parti iktidarlarında sorunların daha kolay çözülebildiğini gösterdi. Bu dönemlerde Türkiye ekonomisi şaha kalktı.

Ülke bir daha koalisyon hükümetlerine dönmesin, güçlü iktidar güçlü muhalefet olsun diye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin henüz ilk iktidarı tecrübe ediliyor. Bu kadarcık kısa sürede sistemin güçlü ve zayıf yanlarının tam olarak anlaşılmış olması beklenemez.

Şimdilerde kamuoyunda 'iki tane yeni parti kurulacak' bilgileri dolaşıyor. Bu partileri kuracak olanların daha önce AK Parti'de üst düzeyde görev yapmış insanlar olduğu ifade ediliyor.

Belli ki kurulmaları halinde bu partiler siyaseten AK Parti'nin bulunduğu yere yerleşmek isteyecekler. AK Parti'ye oy veren insanların oyuna talip olacaklar.

AK Parti bulunduğu yeri terk etmek ister mi? Hayır. Yeni kurulacak iki parti aynı yere talip olduklarına göre aralarında uyum olabilir mi? Hayır.

Aynı oy tabanına hitap eden partilerin ne kadar geçimsiz oldukları, enerjilerini ülkeye hizmet etmekten çok birbirlerini alt etmeye harcadıkları, 1990'lı yıllarda Anavatan ve Doğru Yol Parti'si arasında yaşanan gerilimle tecrübe edildi. O günleri bir daha yaşamayı ve yaşatmayı hiç kimse istemez.

Demek ki kurulmaları halinde AK Parti ile kurulacak yeni partiler arasında ciddi gerilimler yaşanacak. Siyaset gerilecek, halk gerilecek. Türkiye'yi zayıflatmak isteyen dış güçlerin daha çok nüfuz edebilecekleri uygun ortam oluşacak. Bütün bunların Türkiye'nin ekonomisine, bölgesel ve küresel itibarına olumsuz yansımaları olacak. Ülkeyi bu duruma getirenler gözden düşecekler, halktaki saygınlıklarını kaybedecekler, belki de kötü sıfatlarla anılacaklar.

Olaya bir de şöyle bakalım;

İktidarda nasıl bir parti var? Muhafazakar.

Kurulacak partiler hangi çizgiden olacak? Onlar da muhafazakar.

Bir parti niçin kurulur? İktidar olmak için.

AK Parti varken yeni kurulacak muhafazakar partilerin iktidar olma şansları var mı? Hayır.

Yeni kurulacak partiler iktidar olamayacaklarına ve onların kurucularının fikirleri zaten iktidarda olduğuna göre, onları yeni parti kurmaya iten sebep ne olabilir? Bu soruya iktidarı yıkmaktan başka ne cevap verilebilir, bilemiyorum.

CHP geleneksel çizgisini devam ettirmesi halinde iktidar olamayacağını bildiği için 12. Cumhurbaşkanı seçiminde muhafazakar adayla (Ekmeleddin İhsanoğlu) seçime girdi ve azımsanmayacak oy aldı, %38. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde Kur'an okuyan adayla seçime girdi ve kazandı. Belli ki CHP iktidar olmak için geleneksel çizgisinden merkeze doğru kayıyor. CHP bunu yaparken, fikirleri iktidar olanların yeni parti kurmaya çalışmaları nasıl yorumlanabilir?

Yeni parti kuracak olanlar siyaset yapmayı ve ülkeye hizmet etmeyi çok istiyor olabilirler. Bu takdir edilecek bir arzudur. İyi ki öyleler. Ama onların bu potansiyeli iktidar olabilirlerse işe yarar. Mevcut şartlarda iktidar olma şansları olmadığına göre, kurdukları parti ülkeyi geçimsiz koalisyon hükümetlerine mahkum etmekten başka bir işe yaramaz.

Demek istediğim şudur: Seçim ittifakları gösteriyor ki Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar sayısı çok güçleri zayıf partili sistemi değil, sayısı az güçleri fazla partili sistemi gerektiriyor. Türkiye'nin yeni partilere ihtiyacı yok ama yeni parti kuracak kadar birikimi olanlara her zaman ihtiyacı olabilir. Onlar, yeni bir parti kurmak yerine Ak Parti'de yer arasalar çok daha iyi olur.