Mehmet Akif Ersoy 'Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!' der. Yeniden millet olmak zorundayız hem de bir an önce hem de akşamdan sabaha.

Çok önceleri, özellikle de şu 'çözüm süreci' denilen 'çözülme sürecinde' hem de birkaç kere yazdım 'çözülüyoruz' diye. Bugün yaşadığımız sıkıntıların temelinde dünkü ayrışmamız var. Sadece çözüm süreci ve çözüm diye dayatılan saçmalıklar değildir çözülmemize yol açan etken; tarih algımızdan, din algımıza, devlet algımızdan millet algımıza kadar birçok etken söz konusudur.

Uzun zamandır bir 'millet' lafıdır gidiyor söylemlerde, reklam spotlarında ve sloganlarda ama ne hikmetse bir türlü milletin adı söylenmiyor/söylenemiyor. 'Biz milletiz' lafı güzel ama noksan; yetmez maksadı anlatmaya, bu milletin bir adı olmak gerekir; üstelik var da. Bu millet Türk milletidir, bu devlet Türk Devleti'dir, bu vatan Türk vatanıdır. Ve bizim dışımızda 200 milyonluk bir büyük Türk dünyası daha vardır, dilde, dinde, tarih ve kültürde ortak olduğumuz.

Ha şunu da söyleyelim peşinen de kimse lafı eğip bükmeye, başka yerlere çekmeye kalkışmasın. Türk adı bizim lügatimizde dar anlamda bir etnik tanımı değil geniş anlamda sosyolojik bir olguyu ifade eder. Bir üst kimliktir Türk ifadesi ve üst kimlik olarak, hangi etnik kökenden gelirse gelsin bu milleti oluşturan seksen milyonun tamamını kapsar.

Bizim zamanımızda sosyologlar milleti tarif ederken 'ortak vatan, ortak dil, ortak din ve ortak kültürün yanına bir de ortak tarih' unsurunu korlardı. Ve biz sadece elli altmış yıllık Cumhuriyet tarihi ile değil, bin, iki bin, üç bin, beş bin yıllık Türk tarihi ile övünürdük. Ne oldu da bugün halkımızın yarısı Cumhuriyet tarihiyle övünürken diğer yarısı Osmanlı tarihine methiyeler düzüyor. Kimi Cumhuriyete kimi de Osmanlı'ya sövüyor. Dahası birini savunan ötekini savunana neredeyse düşman gözüyle bakıyor. Ortak tarihte birleşmek yerine tarihin belli bölümlerinde ayrışıyoruz.

Dün Cumhuriyetçilerin belli bir kesimi Cumhuriyetin özünü ve onun milli vasfını anlamadı, şekle ve o şekil etrafında dönüp dolaşan bir söyleme kapıldı gitti. Bugün de bir başka kesim, benzer bir hatanın içinde; Osmanlıyı anlamak ve içselleştirmek yerine Osmanlıyı alabildiğine kaba, alabildiğine sakil ve yoz bir taklidin peşinde. Anlamını bilmediği ve hatta merak bile etmediği Osmanlı armasını duvara asmakla ya da yüzüğüne kime ait olduğu belirsiz bir tuğra işletmekle Osmanlıyı diriltmeye soyunuyor. Tuğranın Osmanlıyı değil padişahlardan sadece ismi yazılı olanı temsil ettiğini, Osmanlı armasının ise bir İtalyan ressam tarafından çizildiğini ve anlamını Osmanlı'nın 1905'e kadar merak bile etmediğini bilmiyor.

Keşke yapabilsek ama Osmanlıyı ihya edemeyiz, buna ne bizim gücümüz yeter ne de bir başkasının. Fakat Cumhuriyeti koruyup yaşatabilir, ileriye taşıyabiliriz, bu hala mümkün ama aklımızı başımıza alırsak, ama yeniden bir ve beraber olursak mümkün.

Geçmişten ders ve güç alacağız ama bugünün gündemi geçmişi ihya değil mevcudu korumak, geleceği kurtarmaktır. Saldırı altındayız; devletin en üst kademesinden en alttaki görevlisine kadar herkes söylüyor bunu. Akıl almaz bir saldırı ve bir o kadar amansız, bir o kadar namussuz ihanet sarmalındayız. Meseleyi basit bir terör olayı olarak ele alamayız. Sınırlarımız ve değerlerimiz tehdit altında. Bunu ancak ve ancak tüm parti, cemiyet, cemaat, mezhep ve meşrep endişe ve kavgalarını bir kenara bırakarak, milli değerler etrafında samimiyetle buluşmak ve kucaklaşmakla atlatabiliriz. Kısacası Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi yeniden millet olmak ve Milli Mücadele ruhuyla ayağa kalkmakla geleceğimizi kendi irademizle belirleyebiliriz.

Dün yaptık, bugün de yarın da yaparız. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda ve kalbimizdeki sarsılmaz imanda mevcuttur.