Bugün eski ama çok eski bir dosttan söz edeceğim. Aslında ona çocukluk aşkı da denebilir. Üstelik sadece benim değil, çocukluk arkadaşlarımın ve akranlarımın hemen hepsinin aşkı.

Biz o zamanlar, ki o zamanlar yetmişli yılların sonu ile seksenli yılların başı idi, çocuktuk ve hepimiz zifin çiçeği aşıklarıydık. Nisan ayından sonra ormanın yolunu tutar, bir kuytuya gizlenmiş hazineleri arar gibi zifin çiçeği ve orman gülü arardık.

İlkin yakın ormanları gezer, tek tük bulduğumuz zifin çiçeklerini, bir an önce toplamak için birbirimizle yarışırdık. Sonra bunlarla yetinmez, biraz daha uzaklara gitme cesaretini gösterip daha çok zifin çiçeği ve orman gülü toplardık. Akşam dik yamaçlı ormanlarda ve kırlarda koşuşturmanın verdiği yorgunlukla; ama ellerimiz zifin çiçeği ve orman gülü dolu olarak eve dönerdik.

Kucaklarımızdaki hazinelere evdekilerin yeterince şaşırmamasına şaşırarak çiçekleri su doldurduğumuz şişelere yerleştirirdik. Zaten kısa ömürlü olan zifin çiçeklerinin ve orman güllerinin ömrü koparıldıktan sonra iyice kısalırdı. Evin içinde birkaç günlük hoş bir koku ve güzel bir görüntü bıraktıktan sonra çiçeklerimizin yaprakları renk değiştirmeye ve dökülmeye başlardı. Bir süre sonra zifin çiçeklerinin hoş kokularından ve orman güllerininin güzelliklerinden eser kalmaz, en eskilerinden başlanarak birer ikişer atılmaya başlanırdı.

Topladığımızda henüz tomurcuk oldukları için taç yaprakları açılmamış olanlar da açılıp döngü tamamlandıktan sonra nihayet şişeler ve kaplar boşalır, biz yeniden ormanların yolunu tutardık. Bu coşku, böyle birkaç kez tekrarlanır, yayla şenliklerinde zirveye çıkar ve nihayet temmuzdan sonra zifin çiçeklerinin ve orman güllerinin açacak taç yaprakları kalmayınca yavaş yavaş sönerdi.

Zifin çiçeği hasadı, Eşek Dağı sırtlarındaki ormanlık arazimizde başlar, sonra komşu ormanlara doğru uzardı. Bununla birlikte hiçbir yerde yayla yolumuzun üzerinde bulunan Düzkıran'daki kadar zifin çiçeği bulamazdık. Düzkıran'a çıktığımızda karşılaştığımız manzara öylesine güzeldi ki kendimizden geçer, uzun uğraşlar sonunda aradığı hazineyi bulmuş defineciler gibi, zifin çiçeklerinin arasına dalardık.

Dik ve uzun yokuşlardan saatlerce yürüyerek çıktığımız yaylada da zifin çiçekleriyle dolu bize o zamanlar uçsuz bucaksız gelen alanlar olurdu; lakin Düzkıran'daki tecrübemiz, heyecanımızı bu sefer kontrol altında tutmamıza yeterdi. Birkaç kez fidanını evimizin yanına taşıma girişimim olduysa da hiçbirinde bunu başaramadım. Buna rağmen hala denemelerime devam ediyorum.

Zifin çiçekleri açık ve duru sarı, orman gülleri ise eflatun tonlarında olurdu. Orman gülleri, göze daha çarpıcı gelirdi; ama neredeyse kokusuzdular. Zifin çiçekleri ise muhteşem kokardı. Bu yüzden orman güllerini şiirlerin gösterişli ama vefasız güzellerine, zifin çiçeklerini ise vefalı annelere benzetirim.

Allah'a şükür zifin çiçekleri hala öyle güzel kokuyorlar. Yine Allah'a şükür ki parfümeri sektörünün kapitalist canavarı henüz zifin çiçeklerini keşfetmedi. Keşfetmiş olsaydı önce dağlardan ve kırlardan kökünü kazır, sonra yapay olarak kokusunu üretip fahiş fiyata satardı. Bu arada ben bu yazıyı yazarken sattıklarını da öğrenmiş oldum nitekim. Allah'tan henüz yeterince tanınmamış; lakin bu, tehlikenin yakın olduğuna işarettir.

Zifin çiçeği, gözlemlediğim kadarıyla Doğu ve Orta Karadenizin genellikle bin, bin beş yüz metre rakımlı bölgelerinde yetişiyor. Fundagillerden sayılan zifin çiçeğinin anayurdunun Anadolu ve Kafkasya olduğuna dair bilgiler var. Kışın yapraklarını bütünüyle döken çalılardan oluşan zifin çiçeği, gariptir ki Türkçe Güncel Sözlük'te yok. Büyük Türkçe Sözlük'te sarıağı, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü'nde sarı renkli, iri ve zehirli çiçeği olan bir fundalık bitkisi, Derleme Sözlüğü'nde sarı renkli, iri ve zehirli çiçeği olan bir fundalık bitkisi olarak geçiyor. Doğrusu, bunların hiçbiri zifin çiçeğini doğru tanımlamıyor.

Zifin çiçeği, değişik bölgelerde sarı orman gülü, sarı avu, kara avu, yeli çiçeği, ağu çiçeği, ağu gülü, cifin, çifin, sifin olarak da biliniyor. Yazıyı hazırlarken kimilerinin zifin çiçeği ile orman gülünü karıştırdığını gözlemledim. Oysa orman gülü komar çiçeği de denen tamamen başka bir çiçek. Güneşe küs bir çiçek olan orman gülü zifin çiçeğiyle birlikte olduğu gibi nisbeten daha yüksek yerlerde de görülebiliyor. Nitekim zifin çiçeğinin Latince adı rhododendron luteum, orman gülünün ise rhododendron ponticum şeklinde. Genellikle aynı muhitlerde bulunmaları, bu iki güzelin karıştırılmalarına sebep olmalıdır.

Sözün özü kırk yıllık bu dostluk hiç bitmedi. Platonik bir aşk gibi hala zifin çiçeğini eve taşıma çabam devam ediyor. Bundan bir şey çıkmayacak biliyorum; ama buna rağmen her nisan ayıyla birlikte içimdeki zifin çiçeği aşkının uyanmasına karşı koyamıyorum. Bulduğum birkaç dalı yine eve getiriyor, birkaç gün düzenli aralıklarla onları kokluyor, seyrediyor ve onlarla birlikte kırk yıl öncesinin ormanlarını ve çocukluğumu soluyorum.