n
n n Farabi’nin o muhteşem teziyle başlarsak, en azından olup bitenlere ve bundan sonra olup biteceklere bir karşılık bulmuş oluruz.
n n Malumunuzdur, der ki Farabi; hayr ( iyi, güzel olan) nasıl ki arzu ve iradeyle elde edilirse; kötülük de arzu ve iradeyle elde edilir.
n n İyiyi güzeli tercih eden iyilikle, kötüyü tercih eden o kötülüğün getireceği kötülüklerle karşılık bulur.
n n İnsanın tercih hakkı her zaman şaşırtıcıdır. Kim ister kötülüğü dese de, kötüye alışmış olmak, çoğu zaman iyi olanı göstermez.
n n Alışkanlıkları fark etmek oldukça önemlidir.
n n Farabi, “Faziletli Şehir” olarak tercüme edebileceğimiz kitabında (El-Medinetü’l-Fazıla) betimlediği şehir hayatı, hepimizin ” evet” diyeceği bir tezidir ancak alışkanlıklar yine yakamızı bırakmaz, bir hayal olarak değer bulur.
n n Kitabında şöyle açıklıyor o şehri: Şehir sakinleri huzur içinde yaşamak için birbiriyle yardımlaşırlarsa o şehir, faziletli bir şehir olur, huzuru ve mutluluğu eksik olmaz. Nasıl ki vücuttaki çeşitli organlar yardımlaşarak çalışırlarsa şehrinde böyle çalışması gerekmektedir. Nasıl ki vücudun hâkim bir organı varsa Fazıl Şehrinde hakim organı o şehrin başkanıdır.
n n Basit anlaşılabilir, uygulanabilir bir durumdur ama alışkanlıklar hâkimdir.
n n Durumu biraz daha netleştirip affınıza mahcuben bir meselle anlatmak isterim:
n n Şehirde doğup büyümüş kızı köye gelin ederler. Köye gelin gelen kızımız daha gelir gelmez evdeki ahır kokusundan şikayet etmeye başlar. Hani edilmeyecek gibi de değil yani.
n n Durumu fark eden kayınpederi habire “Alışırsın kızım hele biraz sabret” der ama bizimki inatlaşır “Ben bu kokuyu kaybettireceğim” der ve başlar temizliğe. Odaları tekrar kireçler avlular tertemiz olur. Ahır dersen olabilecek en temiz hale gelir.
n n Bütün bunlar olup biterken de aradan hayli zaman geçer. Bizim gelin “Yaaa nasıl defettim o pis kokuyu” diyerek övünse de kayınpeder tebessümle her defasında “Çay varsa getir hanım kızım” dermiş.
n n Günlerden bir gün gelin kızın annesi babası köye kızını görmeye giderler. Köye varıp kızının yaşadığı eve geçerler. Geçerler ama gelinin annesi de babası da burnunu habire kırıştırıp durur. Anlatamadıkları bir şeyden rahatsızdırlar ve bir türlü saklayamazlar.
n n Gelin kızımız bu hali görünce endişelenir. Gelin geldiği evi beğenmediklerini zanneder. Ta ki; annesinin müsait bir an bulup da “Canım kızım her yer pırıl pırıl da şu koku için hiç mi bir çare bulamadınız?” diyene dek.
n n O, kokuyu giderdim sanmaktadır oysa. O güne kadar kokunun gittiğini düşünen gelin kızımızın aklına, kayınpederinin sözü gelir.
n n Yarı mahcup bir halde annesini teskin eder:
n n -Az sabret anneciğim, alışırsın…
n n Sağlıcakla kalın…
n