BİR AVUÇ TOPRAK

Abone Ol
1965’lerin ikinci yarısında bir Atiye Keskin Kubanlı vardı Türk basınında; bir yıldız gibi parladı ve ne yazık ki çok genç yaşında bir yıldız gibi kayıp çekildi dünyamızdan. Nurlar içinde yatsın. Galiba felsefe tahsil etmişti, Türk-İslam ve Şark felsefesinden ibret dolu hikayeler aktarırdı “Bir Nükte Bir Işık” adlı köşesinde. Daha sonra kitaplaştırdı yazılarını beş cilt halinde; birkaç cildi hala durur kütüphanemde. Ve karşılaştığım birçok olayda ondan kıssalar hatırlarım. Şimdi anlatacağım da onlardan biri.

Bir Hint fakiri sabahtan akşama durmadan dalmış okyanusa inci çıkartma hayali ve umuduyla ama nafile, bir şey yok. Onu uzaktan izleyen ve haline acıyan bir Hint racası, “son defa dal, ne gelirse eline sana onun ağırlığınca mücevherat vereceğim” demiş. Hint fakiri büyük bir umutla bir daha dalmış ve elinde bir kemik parçası, gönlünde büyük bir hüsranla çıkmış. “Nasibin bu kadarmış” demiş raca. Terazinin bir kefesine kemik parçasını koymuşlar diğer kefesine birkaç altın. Kemik daha ağır, şaşkınlık içinde başlamışlar altın, gümüş, zümrüt, elmas ellerine geçerse atmaya öbür kefeye ama boşuna, kemik hep ağır basıyor. Teraziden kantara geçmişler, hazine boşalmış ama kemik bir tülü dengeye gelmemiş.

“Bunda bir iş var” diyerek kentin en meşhur alimini çağırmışlar görmesi ve akıl vermesi için. Hem madde hem de mana ilmine vakıf ihtiyar, kemiğe şöyle bir bakmış, mücevherlerin olduğu kefeyi boşaltmış, yerden bir avuç toprak alıp boşalan kefeye koymuş. Herkesin şaşkın bakışları arasında terazi dengeye gelmiş. İhtiyar olayın sırrını şu sözlerle açıklamış: “Bu kemik insanoğluna has bir göz çukuru kemiği, bunu bir avuç topraktan başkası doyurmaz.”

Ecdadımız boşuna ”gözünü kara toprak doyursun” dememiş herhalde. Makama mansıba kavuşmuş, her türlü ihtiyacını karşılayacak miktardan çok daha fazla paraya pula, mala mülke kavuşmuş insanların “daha fazlası” uğruna verdiği kavgaları, kırdığı gönülleri ve kendi adına sürdüğü lekeleri gördükçe; hep bu kıssa gelir aklıma. Burada makamın ve servetin dolduramadığı göz çukurunu orada bir avuç toprak dolduracaksa eğer niye bu kavga, bu hırs, bu tamah ve bu günah?