Siyaset yeniden fırtınalı denizlere yelken açmadan ben bir başka
konuya girmek istiyorum: Gazeteciliğin altın çağlarına ve o çağlardaki
haber anlayışına.
Osman Saffet Arolat’ın “Babıâli anıları” Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları tarafından piyasaya verildi. Osman Saffet Arolat’la benim
ortak noktam, Türk Haberler Ajansı. O İstanbul’da ben Karadeniz’deyim.
Anıları arasında onun da benim de patronum olan Kadri Kayabal ile
ilgili çok güzel anekdotlar var. 1970’li yılların gazetecilerinin de
gazete patronlarının da habercilik anlayışını anlatan örnekler bunlar.
Rahmetli Kadri Bey, Anadolu Ajansı’nın devletten aldığı parayla özel
haber ajanslarına karşı haksız rekabet yaptığı kanaatindedir.
“Savcılığa başvurduğunu” belirterek, bu konuda bir haber yapmalarını
söyler haberlerin başındaki Niyazi Dalyancı ve Osman Saffet
Arolat’tan. Arolat patronundan şikayet dilekçesinin sayı numarası ile
suretini ister. Anlaşılır ki dilekçe henüz yazılmamıştır. Kadri Beyin
“Siz haberi yapın, ben dilekçeyi bir iki gün içinde vereceğim” demesi
işe yaramaz. Unsurları yoktur, o haber yapılmaz. Kadri Bey de bir daha
o konuyu gündeme getirmez.
Bir başka gün de yakın dostu CHP’nin önde gelen isimlerinden Turan
Güneş ile yine CHP’li olan Kocaeli Belediye Başkanı Erol Köse
arasındaki anlaşmazlıkta Turan Güneş lehine bir haber yapılmasını
ister. Lehine dediysek yanlış anlaşılmasın yalan haber değil, sadece
Turan Güneş’ten alınacak bir demecin yayınlamasıdır talebi. Bu talebi
de kibarca reddedilir. Tek tarafın görüşüyle haber yapılmazdı o
yıllarda. Mutlaka karşı tarafın görüşü de alınırdı. Bu hatırlatılır
Kadri Beye “Tek tarafın açıklamasıyla haber yapamayız” denir.
Kadri Bey, yazı işleri bölümünden ayrılır, teleks bölümüne geçer ve
hırsını oradaki dolaplardan alır. Bir taraftan dolapları yumruklamakta
diğer taraftan da “Ulan namussuzlar, siz solcular ajansımı elimden
aldınız. İstediğim haberi size yaptıramayacak mıyım?” diye
söylenmektedir.
Kadri Bey de bilir yaptıramayacağını. Yaptıramaz da. O dönemde
muhabirler ve yazı işleri haberin namusuna sonuna kadar sahip
çıkarlardı. Yine o dönemde patronlar çalışanlarının haber namusuna ve
yorum özgürlüklerine ne kendileri müdahale eder ne de başkalarının
müdahalesine izin verirlerdi. Kendileri gibi düşünmeyen ve
istediklerini yapmayan elemanları işten çıkarmazlardı. Siyasetçiler
de patronları böylesine bir uygulamaya zorlamazlardı.
Güzel günlerdi o günler. Hala o değerleri taşıyan az sayıdaki
gazeteciye de gazete sahibine de selam olsun.
*Babıâli anılarım- Osman Saffet Arolat- Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları- Mayıs 2015