n Önceki gün torunum bir cerrahi operasyon geçirdi. Antrenman yaparken sağ elinin tarak kemiklerinden birini kırmış. Bugün de kısmet olursa kısa bir seyahate çıkacağım. Çoktandır görmediğim dostlarımla buluşup kısmet olursa hasret gidereceğim. Umarım, Samsun dışında da olsa yazılarımı aksatmam, teknoloji insana bu imkanı veriyor.
n n
n n Gündem hem çok yoğun hem de hiç yoğun değil. Eğer kendimizin ve ülkemizin kaderini “muhterem büyüklere” teslim etmişsek; gündem bizi ilgilendirmeyeceği için hiç de yoğun olmaz. Bizim yerimize o “kıymetli büyükler” karar verecektir nasıl olsa. Oldum olası ısınamadım bu 80 darbesi sonrası söyleme. Galiba Özal’la başladı bu “kıymetli büyüğüm” söylemi ve sonra özellikle de ihale takipçileriyle, siyasette makam ve koltuk kollayıcılarının dilinde hızla yayıldı.
n n
n n Giderek yayılan ve toplumu saran el öpme modası da aynı darbe sonrasının mirasıdır bize. Fani dünyada yarım asrı geride bırakalı çok oldu, üççeyreğe de fazla bir şey kalmadı. Öpülesi elleri öperek büyüdük biz. İtirazımız temiz ellerin öpülmesine değil kanlı ve kirliler dahil makam ve güç sahibi olan ya da olduğu sanılan birilerine ait her elin ve hem de vara yoğa ve hem de öpeni küçültecek tarzda öpülmesinedir. El öpmenin gerekçesi olan hatır ve saygının yerini çıkara ve riyaya bırakmasınadır. Ne yazık ki, adamlığın ölçüsü şekle bağlandığından beri, dalkavukluk ve tabasbus artık ayıp olmaktan çıkmış bulunuyor.
n n
n n Falih Rıfkı Atay, “Şarkta yalan ayıp değildir” der. Okuduğumda müthiş kızmış, bir yönümüzle mensubu bulunduğumuz ve bu mensubiyet dolayısıyla da iftihar ettiğimiz Şark a hakaret dolu bu söze isyan etmiştim. Siyasette gördüklerimden sonra Falih Rıfkı’ya artık kızmıyorum, kızamıyorum. İtiraf etmek mecburiyetindeyim ki, Atay doğru söylemiş. Yalan ya da yanlış, söyleniyor ve ortaya çıkıyor ama söylendiği ve ortaya çıktığıyla kalıyor. Ne ayıplayan ne utanan ne tepki gösteren ne de özür dileyen var. Kınayan ve tepki gösteren olmadıktan sonra utanan ve özür dileyen niye olsun ki?
n n
n n Gündemi başkası yönetse de gündemin hedefi de konusu da biziz. Hayır, sadece biz değiliz, bizden türeyen çocuklarımız, torunlarımız ve onlardan türeyecek gelecek nesiller. Salt kendimiz söz konusu olsak, kaderimizi kimin veya hangi kıymetli büyüğün himmetine ve hikmetine teslim ettiğimiz pek önem taşımaz belki. Ama gelecek nesiller söz konusu olduğunda; kaderimizi “kıymetli büyüklerimizin” kontrolsüz ve dolayısıyla sorumsuz iradelerine terk ve teslim etmeye hakkımız olmaz. Tembelliğimiz, umursamazlığımız ve korkularımızın bizi esir almasına izin veremeyiz. Verirsek de tarih mahkemesinde hesabını veremeyiz.
n