İNADIM İNAT…

Abone Ol

n

n
n Çocukluğumdan beri bir garip inat yakamda, bildiğiniz gibi değil. Kardeşler arasında bile yarıştırılarak büyütüldüğümden, içimdeki inatçılığa tatlı bir rekabet tutkusu da eklendi. Giriştiğim en küçük işten en büyük işe kadar yarışmacı ruhum; hep bana lider oldu. İtiraf etmeliyim ki, özellikle çocukluğumda sırf kazanmak için bir sürü hınzır yola başvurdum. Bu yolda yalnız olduğumu hiç sanmıyorum, benim gibi olanlar mutlaka vardır. Hele de ruhunuzun coşkuyla ilk kıpırdanmaya başladığı zamanlarda… Masumiyetin yalan makinesi gibi size zorla bütün gerçekleri söylettirdiği, vicdanı temiz o güzel günlerden bahsediyorum. İşte ben de o günlerden birinde bir misket sevdasına tutulmuştum. O zamanlar bütün çocuklar sokakta… Ben de öyle pek sokak meraklısı, gürültü patırtı seven bir çocuk olmasam da sırf ortama iştirak amacıyla dalıveriyordum o çocuk güruhunun içine. Bir de zaman zaman yapılan misket turnuvalarına meraklıydım. Kural mural anladığım pek de tınladığım yoktu. Beni cezbeden misketlerin içinde sakladıkları renkli dünyalardı. Cam kürenin her dönüşüyle dans eden şeker renkli pervaneler… Öyle boş boş saatlerce seyrediyordum misket yuvarlayanları. O yıllarda Samsun Çiftlik Caddesi, sanki sadece çocuklara ait. Bütün çocuklar yerlere yapışmış izliyoruz. Halamın oğlu, Ahmet abim de bizimle kalıyor. En iddialı oyunculardan biri de o. Sürekli okulu kırdığı, ders çalışmadığı ve bilyeler elinden hiç düşmediği için en çok bu konuda antrenmanlı. Rakiplerinin de korkulu rüyası ayrıca. Her gün dört beş cam bilyeyle evden çıkar, iki cebi de ağzına kadar dolu geri döner. Ben bütün pastalarımı böreklerimi onunla paylaştığım halde, o bana bilyelerden zırnık koklatmaz. Divanda uyuyakaldığı bir gün, bilyeler cebinden halının üzerine yayılıvermiş. Ben de eğildim, şöyle birkaç tanesini avucumun içine aldım. Bütün gezegenler avuçlarımın içinde, nasıl mutluyum. Elimde öyle kaç dakika tuttum bilyeleri bilmiyorum, enseme yediğim şaplakla gerçek dünyaya döndüm. “Ver onları bana, senin nene lazım bilye? Sanki becerebiliyor da. Ancak cebimden dökülenleri toplarsın, kendin kazanamazsın.” diye bastı feryadı. Ciğerime dokunmadı desem yalan söylemiş olurum. Benim için o kadar büyük bir lüks ki, gidip satın alamam. Sermaye olarak birinden ödünç alsam o da olmaz. Ablama söylesem, Ahmet abimin akranı, ne olacağı belli olmaz. Bilyesizlik derdini kendime evlat edinmiş oldum böyle düşüncelerle. Annem küçücükken örgü örmeyi öğretmişti, derdimi yatıştırmak için kendimi verdim örgüye. Üretime dönüştürdüğüm en önemli yeteneğim buydu o zamanlar. Evet, bunu yapabilirdim, birine yelek, süveter falan örüp para kazanıp yüzlerce bilyeyi cebime doldurabilirdim ben de. Müşteri bulmak için gözümü dört açmaya başladım. Her şey çok gizli olmalıydı, evden kimse para için bunu yaptığımı anlamamalıydı.
n
n Alt komşumuz kızına çeyiz hazırlatıyormuş, aralarında konuşurken kulak misafiri oldum. Yetiştiremiyorlarmış, parayla bile örgü ördürecek kimse bulamıyorlarmış. Bastonuyla devrile devrile apartmana girmeye çalışan Süreyya teyzeye açık açık sordum durumu. “Senin yapabileceğin bir tek ‘kaçırtmalı elbezi’ var. Yapabilirsen yap, ipini veririm. On tane lazım.” dedi. Hemen tamam dedim, peşinden gidip ipleri aldım. Harıl harıl örmeye başladım. Üç günde on tane elbezini bitirdim. Hani şu sıkoç bıraytlar çıkmadan önce bulaşık yıkamada kullandığımız elbeziler var ya işte onlardan. Süreyya teyze parasını hemen verdi. Koştum bakkala gittim elimdeki paranın tümünü bilyeye yatırdım. Yirmi beş tane. Bilyeleri kese kağıdına koydu bakkal. Gizlice eve götürdüm ve çamaşır leğenimin bir köşesine sakladım. Sonraki haftalarda dört beş tane daha elbezi siparişi aldım. Beş altı posta derken bilyelerin sayısı iyice arttı, bir bez torbaya koydum hepsini. Yeni bir posta geldiğinde de hemen gizlice gidip divanın altındaki sepete yığıyorum. Açıkgöz biridir babam. Benim oraya bir şey sakladığımı fark etmiş, bir akşam yanına çağırdı: “Özel bir şey yoksa çıkar bakim.” dedi ve ben de titreye titreye çıkarmak zorunda kaldım çamaşırlarımın arasına gizlediğim hazinemi. Babam elini leğene bir soktu, şıkır şıkır bir ses geldi çamaşırların içinden. Bilyeleri sakladığım bez torbayı çıkarttı. Halının üzerine yayıverdi bütün bilyelerimi. “Nereden buldun bu kadar bilyeyi?”diye gözleri dehşetle büyüdü. Babam bir şey yakaladı mı itiraf etmek zorundasınız, baştan sona anlattım ben de. Daha bir şaşırdı. “Kızım, o kadar emeği başka şeye versen şimdi elimde bu bilyeler değil onlar olurdu.” diyebildi sadece.
n
n Hayatta bir zorlukla karşılaştığında herkesin güç aldığı kök bir yaşantısı vardır. Benim de bu bilyeler işte. Ne zaman pes etme noktasına gelsem, o cıvıl cıvıl dostlarımı avuçlarımın içine almak için ettiğim mücadele aklıma gelir, inatla yeniden koyulurum yola.
n
n ULTREYA
n