İŞİN NE

Abone Ol

n

n
n Düşerken tutunduklarımızı kendimize yol olarak tutturup hayatta bir yerlere yürüyüp gitmeye çalışıyoruz işte. Çırpınışlarımızın adı da “gayemiz” oluveriyor. Bakıyorsun bir köşede adam kendini sanatçı ilan etmiş, saatlerce yaptığı işi anlatıyor.
n
n Adam yazıyor, yazdıklarını okuyorsun, övündüğü, kendini göklere çıkarttığı niteliklerden bir nokta dahi bulamıyorsun. Adam çiziyor, tablosunun karşısına geçiyorsun, kafanı sola döndürüp bakıyorsun olmuyor, sağa döndürüp bakıyorsun olmuyor. Öyle bir sergi salonunda abuk subuk bir şeyler sergileyecek değiller ya, mutlaka soyut resimden anlayamayan ben, bir anlam çıkaramamışımdır diye hayıflanıp evin yolunu tutuyorsun.
n
n Adam film çekiyor, evcilik oyunu gibi görünmesine rağmen sudoku çözercesine ıhlayıp pıhlıyorsun izlerken. Devinimleri kafanda anlamlandırmaya çalışıyorsun. Cık, olmuyor. Sana manasız gelen bu debelenmeleri bırak bir olay zincirine, kafanda bir şablona dahi oturtamıyorsun. Sonuç cümlesi: “Tüh sinemadan da anlamıyoruz.”
n
n Kadın şarkı söylüyor, enstrüman çalıyor. Çok derin olduğunu göstermek istercesine gözlerini kapatıp kendi dünyasına dalıyor. Büyük ihtimal ulvi aktarıcılık görevini yerine getirmek için. Öyle bir transta ki, neden aynı şekilde bende de bir his belirmiyor diye kendini kahrediyorsun.
n
n Adam doktor, hastasını muayene ediyor. Hasta böğrünü gösteriyor, “Buram ağrıyor.” diyor. Doktor “Elinizle açın ağrıyan yerinizi, muayene edelim.” diyor, ayaktaki hastasına. Hasta sanki emir komuta zincirinin son halkasıymış gibi canhıraş bir hamleyle sıyırıyor, sorunlu yerini doktorun burnuna dayayıveriyor. Doktor göz ucuyla bakıyor. Bakışları öyle bilge ki, elle muayene gereği bile duymadan önündeki reçeteye eciş bücüş birkaç ilaç ismi karalıyor. Telepati yoluyla hastalığının ne olduğunu doktor hazretleri söylemeden anlayamadığın için zekâ seviyen hakkında şüphelere düşüyorsun.
n
n Kadın öğretmen… Derste öğrenci anlayamadığı konudan bir soru yönlendiriyor. “Hımmmmm…” diyor kafasını kaşıyarak. Düşünüyor, düşünüyor… O böyle dakikalarca donup kalınca “Vay canına, okuduğu son elli kitabın birinden bir alıntı yapacak da karar veremiyor.” diyorsun. Hatta kendinden bilmem kaç bin yıl önce yaşamış homosapien atalarımızla aynı bilgi düzeyinde olduğunu nasıl insanlardan saklayacağım diye bu güvensizliğinin üstünü örtecek düzine düzine yol geçiyor zihninden.
n
n En kilit noktada karşılaştığımız insanların karşısında yıllar yılı böyle ezilip büzülüyoruz işte. Kabul, biz olayı görünür kılmak için biraz şişirdik. Ama şurası su götürmez bir gerçek, toplumda önemsediğimiz yerleri işgal eden insanların birçoğu o yerleri hak etmiyor. Ne bizim onlara verdiğimiz değer ne de bizim kendimize yüklediğimiz değersizlik gerçek. Sadece herkes kendi tutturduğu yolda görüntüyü kurtarıyor. Yüzyıllar adlandırılırken, içinde bulunduğumuz yüzyıla “hava civa yüzyılı” demek yanlış olmazdı. Herkeste bir hava, bir hava… Gerçek işbilirlilik sadece kendini adamayla var olabilir. Ben de bu meslek gruplarından birine dahilim en nihayetinde, herkes gibi. Sadece bu çerçevenin dışında kalabilmek için; insan kurtarma, insanlara yön verebilme lüksüne sahip olabilmek ümidiyle didiniyorum. İş ahlakımı Allah korusun diye dua edenlerdenim özetle. İnşallah….
n
n
n
n ULTREYA….
n