Dış politikalar bakımından aldandığımız en önemli husus, kendi görüşlerimiz paralelinde dünyanın şekillenmesini istememizden kaynaklanmaktadır. Halbuki, daha önce de üzerinde durduğum gibi milletlerarası ilişkiler hep çıkar üzerine kuruludur. Kanada da iki kişi ölünce, Kanada ayağa kalkmasına rağmen; Ortadoğu’da her gün binlerce kişi ölür ama, hiç kimsenin umurunda değildir. ABD de yeteri kadar kaldım ve onların düşünüş tarzlarını biliyorum. Yalnız burada bir hususu açıklamak isterim ki, asla ABD nin aleyhtarı olmadım. Zira, dünyada hangi devlet ABD gibi olsa aynı davranışı sergiler. Onların beyinlerinde sadece ve sadece ABD nin çıkarları vardır ve doğru veya yanlış buna göre şekillenir. Bizler Akdeniz insanlarının karakteri icabı daha hassas ve dost kavramlarını öne çıkarırız. Onların davranışlarında ise çıkar ön safhada yer alır ve işleri bittikten sonra dost dedikleri insanları satmada bir an bile tereddüt etmezler. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Salt demokrasi ve özgürlükleri temsil eden ABD önderliğindeki kutup ile SSCB nin önderliğindeki komünist ideoloji arasında başlayan soğuk savaşa karşı, Batı 04 Nisan 1949 yılında Kuzey Atlantik Anlaşması (NATO) örgütünü kurdu. Soğuk savaşta, SSCB den çekinen Türkiye ise NATO da yer almak istedi. 1950 yılında çıkan Kore savaşına 4500 kişilik bir Tugay ile Türkiye nin yer alması ile 1952 yılında NATO ya kabul edildi. İşte, ABD ile olan kadim dostluğun esas temeli de bu şekilde atılmış oldu. Bunun sonucunda da Türkiye birçok yanlış adımı da atmıştır. Bunlar bir makalenin içine sığmayacağı için üzerinde durmayacağım.
Arap Baharı ve Irak ta Saddam ın devrilmesi olaylarında Türkiye yine Batının yanında olmakla birlikte, Irak hareketinde 01 Mart 2003 te tezkeresinin reddedilmesi ile ABD, Türkiye arası biraz şeker rengine dönüşmüştür. Bu tezkere kabul edilse idi ülkemizin durumu ne olurdu, bunun üzerinde yorum yapmak oldukça zordur. Zira, ABD gibi süper gücün Irak ı istila etmesine rağmen; tam hakim olamadığı, kaçarak uzaklaştığı Irak macerasında, başımıza neler gelebilirdi bunu bilebilmek, elbette imkânsızdır. Ama, kanaatim odur ki, Türkiye Ortadoğu bataklığından kurtulamadığı gibi, çok bedeller ödemek durumunda kalabilirdi. Bütün bunlara rağmen, Ortadoğu bataklığının bizi etkilemeye devam ettiği açıktır. Ortadoğu bir isli karadır, bulaşmaya gelmez ve kurtulmak çok zordur.
Üzerinde birbirinden farklı yorumlar yapılabilen konu ise, ABD nin her dediğini yapmak mı yoksa yollarımızı ondan ayırmak mı? Bu husus tartışma götüren bir durumdur. Yalnız, komşularımızla 0 sorun politikası ile yola çıkan ülkemizin yalnızlığa mahkum olması garip bir tecellidir. Araplar asla ve asla Türklerin Ortadoğu daki liderliğini istemez. Bu bakımdan Ortadoğu daki liderlik etkisini sürdüremeyen ve ABD ile arası pek de iyi olmayan, Türkiye nin nasıl bir dış politika uygulayacağı merak konusudur. Ayrıca, Peşmergenin geçişine izin verilmesi ve Kürtler için Akdeniz e kadar uzanan koridor meselesi de önemli sorunlardan birisidir. Batı tarafından ise, ülkemizin bu tutumu IŞİD taraftarı olmak şekilde anlaşılmaktadır. Açıkça ifade etmek gerekir ise, PKK nın ortaya çıkışı, Abdullah Öcalan ın Türkiye ye teslim edilmesi, öteden beri ABD nin Kürt politikalarının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Son olarak da YPG ye ABD nin açık olarak silah yardımı yapması ise, onun müttefikini bulduğunun en önemli delilidir. Ortadoğu daki ABD politikalarına hizmet edecek partner ABD ye göre Kürtlerdir. Bu politika, özelikle Ortadoğu’daki büyük İsrail politikasına paralel düşmektedir. Zira, Kürtlerin İsrail ile olan yakınlığı bilinmektedir. Burada esas olarak düşünülmesi gereken husus ise, IŞİD in ortaya çıkışıdır. Bu bakımdan bakıldığı zaman ise IŞİD, Ortadoğu daki ABD nin yapmak istediği hususlara hizmet etmektedir. Daha önce de üzerinde durduğum gibi, ideolojisi bakımından sağlam temelleri olmayan IŞİD, bir şekilde halledilecek, PKK ile PYD ise ABD nin kadim dostları olarak ortaya çıkacaklardır. Bununla ilgili olarak ortaya çıkan haberlerde, Kürt devletinin kurulma aşamasına gelindiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türkiye dış politika bakımından nasıl bir süreç içine girer veya girmesi gerekir bunu da bilemiyorum. Saygılarımla.