'Ahmet Bey' dediğim Türk dış politikasının son on yılına damgasını vuran Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'dur. Bir zamanlar 'bizden habersiz sinek uçamaz' denilen Ortadoğu'da Türkiye'nin giderek artan yalnızlığının ve boğuşmak zorunda kaldığı belaların mimarı olan bu ismi hatırlamam sebepsiz değil. Oluşmasına kendilerinin de ciddi katkılar sunduğu Ortadoğu bataklığında, bugünlerde hepsi de bizi dışlayan ve bize düşman çok ilginç gelişmeler oluyor. Bir değil onlarca sinek uçuyor ve hepsi de bu topraklara 'tedavisi zor ve masraflı' hastalıklar taşıyor.

Yurt içinden 'şehit cenazeleri gelmesin' derken yurtdışından şehit haberleriyle dağlanıyor yüreklerimiz. Sorun değil, söz konusu vatansa, 'savaş görev, şehadet kutsaldır' der geçeriz. Ama vatan savunmasını bizim yanlış politikalarımız zaruri kılmışsa, o kahramanlar bu hataların sonucu gurbet ellerde şehadet şerbetini içiyorlarsa; o yanlış politikaları ve o politikaların mimarlarını fikri planda da olsa yargılamak da toplumun hem hakkı hem de görevidir.

Kim ne derse desin Irak artık fiilen üçe bölünmüştür ve tarihin ilk Kürt devleti hukuken olmasa da Kuzey Irak'ta fiilen kurulmuştur. Hukuken tanınması da oldukça yakındır. İkinci Kürt devleti ya da devletçiği de Kuzey Suriye'de kuruluyor. Hem de herkesin gözü önünde ve de eğer Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından İlnur Çevik'in 'Türkiye, Kuzey Suriye'de bir Kürt kantonunu tolere edebilir' dediği doğruysa aynı zamanda bizim rızamızla.

Daha önce bu sütunlarda defalarca yazdım 'Büyük İsrail için büyük Kürdistan kuruluyor' diye. Ne yazık ki, benim gibi uluslararası ilişkiler eğitimi almamış birisinin bile ta buralardan gördüğü basit gerçeği, o anlı şanlı profesör ve talebeleri, destekçileri ve yol arkadaşları Ankara'dan, Dışişleri'nin karargahından göremedi. Yazık ki hem de ne yazık.

'Sıfır sorunlu' dış politika söylemi güzeldi ama o söylemin bizi taşıdığı 'tüm komşularla kavgalı, en azından çekişmeli nokta' hiç de güzel ve hiç de kabul edilebilir değil. Kürt kartı Ortadoğu bölgesinin vazgeçilmezi haline geldi. Hem ABD ve AB hem de Rusya o kartı alabildiğine sahiplenmiş ve o kart üstüne masaya her an yeni peyler sürmedeler. ABD, PYD/YPG unsurlarını açıktan eğitip silahlandırırken Rusya bir taraftan Suriye'de onlara özerklik veren anayasa hazırlıyor diğer yandan da Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den temsilcilerin katıldığı 'Kürt konferansı' düzenliyor.

Biz ülkemizde bilmem şu kadar milyon Suriyeliyi besler barındırırken; gerek Irak'ta gerekse Suriye'de önemli bir nüfusa, eğitim düzeyi ve ekonomik güce sahip Türkmenler, daha doğrusu Türkler yerlerinden yurtlarından ediliyor ve de feryatları bırakınız dünya kamuoyunu hemen sınırın bu tarafındaki bizlere bile erişmiyor. Onlar oralarda bizim sınır ötesi güvencelerimizdi, o güvencelerden de oluyoruz.

'Osmanlı olma arzusu' ne kadar doğru ve güzeldiyse Osmanlı olmadan/olamadan 'Osmanlıcılık oynama' hevesi de o kadar yanlış ve kötüydü. Ahmet Davutoğlu'nun derinliksiz dış politika stratejisi, bizi o yanlışa sürükledi; biz artık bölgemizde çok daha yalnız ve maalesef çok daha etkisiz konumdayız.

Bana bazı dostlarım 'niye tedirginsin, niye mutsuzsun' diye soruyor. Bunları görüp de mutlu olmak mümkün mü? Dostlarım bana soruyor, ben de Ahmet Davutoğlu'na soruyorum 'mutlu musun?' diye.