4787 Sayılı Aile Mahkemeleri'nin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun, 09.01.2003 tarihinde kabul edilmiş ve 18.01.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun'un 5. 6. ve 7. maddeleri gereğince mahkeme bünyesinde Psikolog, Pedagog ve Sosyal Hizmet Uzmanı yer almaktadır.

4787 Sayılı Kanun'un 5. maddesine göre; davanın esasına girilmeden önce veya davanın görülmesi sırasında diye bir ibare bulunmakta. Buradaki 'veya'dan dolayı davanın esasına girilmeden önce değil de daha çok davanın görülmesi sırasında aileler, uzmanlara yönlendirilmektedir. Maddenin devamında uyuşmazlık nedenlerine ilişkin inceleme ve araştırma yapmak deniyor. Taraflar ille de boşanacaksa neden ailenin bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatmasına yönelik çalışma yapılmasın. İnceleme ve araştırma yapılmalı fakat amaç önleyici ve koruyucu hizmet ise aile boşanacaksa bile böylesine yorucu bir süreçte aile bireylerinin özellikle çocukların desteğe ihtiyacı olmaktadır. Aslında hiç dava açılmadan, yani taraflar mahkeme ile yüzleşmeden, yıpranmış ilişkilerini daha da sarsmadan, öncelikle uzmanlara başvurabilse ve aileyle ilgili ön çalışma yapılabilse on aileden biri bile boşanmaktan vazgeçse; bunun toplum adına olumlu olacağı düşüncesi yaygındır. Ön çalışma (danışmanlık, uzlaştırıcılık, arabuluculuk vb. ne derseniz deyin) diğer dokuz aile boşansa dahi en azından hem tarafların hem de varsa çocukların bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatmaları adına faydalı olacağını kimse inkar edemez. Uzmanlar şu anda mahkemede gerek görülürse görüşüne başvurulan bilirkişi konumunda gibi algılanmakta ve sürece pek de katılamamaktadırlar. Şöyle ki; dava neredeyse bitmek üzereyken sırf velayet hususunda görüş sorulmak üzere aile uzmana yönlendirilmektedir. Yönlendirilirken de ara kararda X uzmanın bilirkişi olarak seçilmesine diye geçmektedir. Örneğin: çiftler davanın ortalarına kadar tüm kılıçlarını çekmişlerdir, kin ve nefret artık had safhadadır ve tek koz her iki taraf için de sadece çocuktur. Taraflardan biri nafaka ödemek istemiyordur, diğeri nafaka almak istiyordur ve çocuk baş aktördür. Bu süreçte çekilen kılıçlar çocukta inanılmaz sarsıntılara yol açmakta, çocuk tercih yapmak zorunda bırakılmakta, taraflar çocuğa gereksiz bilgiler yüklemekte, zaten boşanmadan dolayı olası yaşayacağı sorunlar (kızgınlık, suçluluk, pişmanlık, reddetme, içe kapanma vs.) yanında bir de tarafların sarsıntılarına maruz kalmaktadır. Bu aşamada haliyle koruyucu önleyici bir müdahale planı yapılamamaktadır. Çünkü olan olmuştur, aile üyeleri duygusal anlamda artık sarsılmıştır ve velayet hususunda rapor yazması beklenen uzmanın işi oldukça zordur. Aileye yeniden çocuğun bu durumdan ne ölçüde etkileneceği anlatılacaktır. Karşılıklı kin ve nefret duygularını çocuğun yararına olması bakımından gizlemeleri gerektiği hususunda ve sürecin sakıncaları hakkında bilinçlendirilmeleri gerekecektir. Doğru olan, taraflar mahkemede yüz yüze gelerek iyice birbirlerini yıpratmadan, çocuklar da bu olumsuz süreçten payını almadan, çiftler boşanacaksa dahi bu süreci sağlıklı bir biçimde atlatmaları hususunda uzmanların tüm aile bireylerine mesleki anlamda destek olmasıdır. Avrupa Birliği üye ülkelerinde ve diğer gelişmiş ülkelerde ki mevcut uygulamaların bu yönde olduğu, uzlaştırıcı ve ya danışmanlık sistemi gibi ama ülkeden ülkeye farklılık gösteren ve kesinlikle koruyucu-önleyici hizmetler sunan uygulamaların varlığı bilinmektedir. Ülkemizde sosyal hizmet uzmanı/sosyal çalışmacı, rehber öğretmen ve psikolojik danışman ile psikologun yan yana çalışabildiği tek kurumdur aile mahkemeleri. Böyle bir potansiyel varken değerlendirilmeli ve mahkemeler uzmanlardan yeterince faydalanmalıdır. Aynı kanunun ilgili diğer maddelerini irdelediğimizde psikososyal sorunlar çerçevesinde makro düzeyde koruyucu ve önleyici başka birçok fırsat olduğu ortadır.