Bir stratejist olarak Mustafa Kemal, askeri zaferlerle siyasi başarıları maharetle kaynaştırmıştır. Nitekim, Sakarya Zaferinden sonra Sovyetler Birliği ile 13 Ekim 1921 tarihinde Kars anlaşması, 20 Ekim 1921 tarihinde de Fransızlarla Ankara anlaşması imzalanmıştır. Bunlar, yeni Türk devletinin tanınmasında atılmış önemli adımlardır. Atatürk, değişik durum ve şartlarda farklı taktikleri cesaretle uygulamıştır. Mesela, Çanakkale Muharebelerinde; derinlik az olduğu için, kıyıda savunmayı esas alan bir siper muharebesini tercih etmiş, ordu komutanı Liman Von Sanders in derinlikte savunma uygulamasından kaynaklanan zafiyetleri zamanında yaptığı müdahalelerle gidermiştir. 26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz ile 30 Ağustos günü başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve bunları izleyen başarıdan faydalanma harekatı,500 kilometrelik bir derinlikte icra edilmiştir. Birinci Dünya Harbinin silahları ve düşünce ortamı içerisinde yapılmış olmasına rağmen istiklal harbinin askeri harekatı, 600-700 kilometre derinlik, gidiş geliş olarak 1500 kilometrelik mesafe içerisinde siper harbine dönüştürülmeden sonuçlandırılmıştır.

Atatürk'ü farklı ve üstün kılan bir diğer özellik de yanlış bir adımla, ana hedefi tehlikeye sokmaktan özenle kaçınmasıdır. O'na göre, '' bir işi zamansız yapmak, o işi başarısızlığa uğratmak olur. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.' Atatürk'ün farklılığını Faruk Nafiz Çamlıbel bakın nasıl ifade ediyor; 'Türk tarihinin yüzyıllardan beri asık duran yüzüne ilk gülümsemeyi işleyen, gözyaşlarını silen ve onun gözlerine en aydınlık nüfuzları işaret eden kudretli el, onun elidir.'

Özetle, Viyana Kuşatmasından sonra yüzü gülmeyen Türk Milletinin Çanakkale'de gözyaşlarını silmesinden, Büyük Taarruzla asık duran yüzüne gülümsemeyi işlemesinden dolayı Atatürk farklıdır. Bütün bunların yanında, yaşamı savaş alanlarında geçen çok başarılı bir asker olmasına rağmen Atatürk, 'Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.' diyebilecek kadar üstün ruh haline sahip çok farklı bir komutandır.

Atatürk, Avrupa'nın 400 yılda yaptığı aydınlanma devrimini 15-20 yılda başarmıştır. Atatürk devrimleri, Fransız devriminden de farklıdır. Fransız devrimi bir Burjuva devrimi iken, Atatürk devrimleri, toplumu her yönüyle değiştiren, bilime ve çağdaşlığa dayalı bir insanlık devrimidir. Atatürk'ün, dil ve yazı devrimi, ulusun tarihine sahip çıkmasına imkan sağlamış, halk ve iktidarın bütünleşmesine imkan tanımıştır. Atatürk devrimlerinin içinde, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınması ayrı bir önem arz etmektedir. Kadın erkek eşitliğini bir milletlerarası hukuk kuralı haline getiren 'İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi' daha ortada yok iken, henüz ne Avrupa, ne de Amerika'da bulunan ileri ülkelerde kadın, seçme ve seçilme hakkına sahip değilken 1930'da seçme ve seçilme hakkı Türk kadınına tanınmıştır; Atatürk'ün Türk kadınına, ülkesinin yönetimine katılma hakkını tanıması onun farklılığının ve kadına verdiği değerin önemli bir göstergesi olarak nitelendirilmektedir.

Atatürk askeri zaferlerine uygarlık zaferlerini eklerken, diğer komutan ve devlet adamlarından farklıydı. Nitekim Churchıll şöyle demiştir: 'Büyük dahiler bir kaç asırda bir gelir. İşte tarih bizim karşımıza böyle bir dahiyi çıkarmıştır. Bu fark Atatürk'e aittir. Onun farklılığına ortak aramak sonuçsuz kalır.' İnan Arı'nın, 'Düşünceleriyle Atatürk' adlı kitabında belirtildiği gibi, Atatürk, İkinci Dünya Harbinin çıkacağını çok önceden tahmin edebilmiş, Rusya'nın dağılacağını daha o günlerde görebilmiş, yüksek öngörü sahibi çok farklı bir devlet adamı olduğunu tarih sayfalarına altın harflerle geçirmiş, dünyanın yetiştirdiği en ender liderlerden biridir. Türk devletinin güçlü olmasında dayanacağı güçlerden birisinin de, Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu her vesile ile belirten büyük Atatürk, 'Kuvvetli bir ordu denildiği zaman, anlaşılması lazım gelen hususun, her kişisi, bilhassa subayı, komutanı, medeniyetin ve tekniğin gereklerini kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir topluluk akla gelir.' diyerek hedefimizi belirlemiştir.

80 yıl önce aramızdan ayrılan büyük Atatürk, hangi yönüyle ele alınırsa alınsın yaşadığı çağa damgasını vurmuş ve tarihin unutulmazları arasında saygın yerini almıştır. Varlığını sadece düşüncesi ve sözleri ile değil geride bıraktığı eserleri ile de kanıtlamıştır. Bu gün her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış bu kutsal vatan toprağında bağımsız, onurlu ve özgürce yaşıyorsak, bunu canları pahasına kurtuluş savaşı verenlere ve onların dahi komutanı Atatürk'e borçlu olduğumuzu asla unutulmamalıyız. Uğruna milyonlarca insanı ölüme sürükleyen ideolojiler, tarihin karanlıklarına gömülürken, akılcı ve bilimci yaklaşımı esas alan Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayaktadır ve sonsuza kadar yaşamaya devam edecektir.

Büyük Önder, ruhun şad, mekanın cennet olsun.