Benim olsun, az olsun.
Öz olmasa da olur.
Yeter ki benim diyebilelim.
Her işimizde bu mantık hakimdir.
Kıyak geçelim.
Kıyak bulalım.
Seçim olur, ilk iş çevreye yaranabilmek.
Destek verenlere karşılığını vermek.
Koca yükü üzerinden atmak.
Destek verenler de beklentiye kavuşmanın büyük sevincini yaşar.
Yaşar da nereye kadar?
Kazanılan seçimin kaybedilmesine kadar.
Son günlerde en çok tartışılan konu, İlkadım Belediyesi’nin işine son verdiği işçiler.
Geldikleri gibi gittiler.
Gelirken, birilerinin işine el koymuşlardı.
Şimdi başkaları onların işine el koydu.
Böylesi işler olağanlaşmış günümüzde.
Genel seçim olur, memur-işçi ile oynanır.
Şeften müsteşara kadar değiştirilir.
Her gelen kendi adamıyla iş yapmak istiyor.
Doğru olsa da olmasa da düşünülen ve uygulanan bu.
Aslında bu işe çekidüzen verilmeli.
Memur ve işçi ile oynamanın önüne geçilmeli.
Özellikle belediyelerimizde memur-işçi alımı seçilenlere bırakılmamalı.
Kılıf bulanların dahi önü kesilmeli.
Çalışanın ekmeği ile oynanmasına engel olunmalı.
Bu iş dün böyle idi.
Bugün de öyle.
Görünen o ki, gelecekte de öyle olacak.
Halbuki memur ve işçi farklı bir yöntemle işe alınmış olsa, o memur ve işçi başkanın değil, kurumun adamı olurdu.
Dolayısıyla her başkanın adamı olurdu.
Çalışan siyasi görüşünden dolayı da ceza çekmezdi.
İlkadım’da geçmiş dönem Necattin Demirtaş yanlış yapmıştı.
Çokça kişinin işine son verip, çevresine kadro yaratmıştı.
Şimdi Erdoğan Tok aynısını yapıyor.
Bu da yanlış.
Gelecek olanın da ileride yapacağı yanlış olacaktır.
Her neyse; bence her seçim sonrası birilerini üzen, birilerini sevindiren böylesi olayların ortadan kaldırılabilmesi bence kaçınılmaz olmalı.
Böylece işçilerin de kazananların diyet ödeme aracı olmaları önlenmeli.
Aksi takdirde her seçim sonrası bu senaryolar uygulanıp durur.
Bizden sadece hatırlatması.