Altı Gün savaşı (1967)'ndan sonra, İsrail Doğu Kudüs'ü işgal etmiştir (Bu savaşı çok iyi hatırlıyorum. Okurlarımdan bu savaşı, okumalarını, üzerinde çok düşünmelerini, özellikle rica ederim). Bu bakımdan Kudüs elli yıldır İsrail işgali altındadır. Esas olarak üzerinde duracak olur isek, 14 Mayıs 1948'de BM planı uyarınca, bir Polonya Yahudi'si Ben Gurion (1886-1973) tarafından ilan edilen İsrail'in kuruluşu da bir emrivakidir. Kudüs üç din bakımından çok önemli bir şehirdir. Özellikle, Doğu Kudüs çok önemli dini yapıları içinde barındırmaktadır. Müslümanlar bakımından önemli olan, Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa olarak bilinen, Harem-üş Şerif (Peygamberimiz Hz. Muhammed'in göğe (Miraç) yükseldiği yer) Doğu Kudüs'tedir. Hristiyanlar bakımından önemli olan, Hz İsa'nın çarmıha gerildiği yerdeki, Kutsal Kabir Kilisesi veya Ortodokslar tarafından Yeniden Diriliş kilisesi olarak kabul edilen Kilise de buradadır. Doğu Kudüs'ü, Batı Kudüs'ten ayıran ve Yahudiler tarafından Ağlama Duvarı olarak kabul edilen yapı da buradadır. Yahudi inancına göre, Ağlama duvarı, Hz. Süleyman'ın inşa ettirdiği tapınaktan yıkılmadan kalan kısmıdır. Bu bakımdan, onların anlayışına göre, tapınak, Harem-üş Şerif'in altında yer almaktadır. Yeniden Diriliş Kilisesini de kapsamaktadır. Ayrıca, Hz. Davut tarafından 3000 bin yıl önce Kudüs'ün kurulduğu da iddia edilmektedir.

1948 yılında kurulan İsrail'i birçok ülke yanında, Türkiye Cumhuriyeti de tanımıştır Yanız, 1980 yılından bu yana, hiçbir ülke, Kudüs'ü, İsrail'in başkenti olarak tanımamıştır. Donald Trump'ın, Kudüs'ü, İsrail'in başkenti olarak tanıması, başkan olmasından bu yana olan başarısızlıklarını örtmek için bir çıkış olarak kabul edilebilir mi, bilmiyorum. Fakat, burada bir kompleksin varlığı da gözden kaçmamaktadır. Bu kararın önce Güvenlik Konseyinde, daha sonra BM'de reddedilmiş olması ise çok manidardır. Burada, Müslümanlar kadar, Hıristiyanların da bu konudaki tutumları da geçekçidir. Üzerinde durulması gereken diğer husus ise, ret oyu verenler, çekimser kalanlar ve toplantıya katılmayanların durumunu düşünmek gerekir. Bu hususta, ABD'nin tehditlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. ABD Birinci Dünya savaşından bu yana, Dünyanın jandarmalığına soyunmuş bir ülkedir. 2003 yılında reddedilen 1 Mart tezkeresinden sonra bu ülkenin Türkiye'ye karşı tutumu herkes tarafından bilinmektedir. Donald Trump, Dünyayı soyduğunu hiç söylemiyor, ama milyon veya milyarlarca dolar yardım ettiğini söylüyor. Tabiatıyla bu ne yaman bir çelişki değil mi?

ABD, BM'de yapılan oylamayı tanımadığını söylemesi ve 128 ülkeye karşı takınacağı tutumu, tehditkar olarak ortaya koyuşu, beni endişelendirmektedir. Hatırladığım kadarıyla, çoğunluk Amerikan başkanlarında var olan büyüklük kompleksi, Donald Trump' da fazlası ile bulunmaktadır. Durduğu yerde, Kudüs'ü, İsrail'in başkenti olarak kabul ettiği gibi, daha başka kararlar veya Dünyayı kana bulayacak davranışlarda bulunabilir. Ayrıca, BM kararına göre, İsrail Doğu Kudüs'ten çekilecek mi? Donald Trump kararını geri alacak mı?

Elbette bu olay, çok karışık olan Orta Doğuyu daha da karıştıracak ve Orta Doğu'daki barış ümitleri boşa gidecektir. Tüm bunların hedefinin cahilce Kudüs'ü, İsrail'in başkenti olarak kabul etmenin dışında, Orta Doğu'yu daha da karıştırmak olduğuna inanıyorum. Başarısız bir başkan olarak D. Trump kaostan beslenme yolunu tutmaktadır. Şapkasını önüne koyarak düşüneceğini sanmıyorum. Allah, Müslümanları onun şerrinden korusun. Saygılarımla.