Karanlık tarihin içindeki çatışma ve şiddet edebiyatının adı eskilerin deyimiyle hamasi hamelat yani çatışma hamesetidir. 12 Eylül darbesi öncesinde iktidar muhalefet böyle yürütüyorlardı siyasetlerini. O kara günlerin tarihine tanık Vebal romanımın kahramanı Kamil Bey, şöyle uyarmıştı herkesi:

'Uyanalım Artık !Suçlamaktan vazgeçelim birbirimizi. Bize bunu yaptıran gizli eller var. Söyledim, tekrar söylüyorum: Oyuna geliyor fikir savunması adına herkes, iktidar muhalefet birbirini suçladıkça büyüyor olaylar. (…)Hükümet, muhalefet, bakan, vekil, başkan, kanaat önderi herkes ama herkes bu gidişe dur demek için el ele vermeli artık. Ağzından çıkanı kulağı duymalı göz önünde olanların.(…) Fikrin fikri şiddet yoluyla yok etmesi mümkün müdür efendiler, mümkün müdür? Bunu idrak edemiyor muyuz? Fikir savunmasını şiddet fırtınasına kaptırırsak huzur bulabilir miyiz?(…) Göz önünde olan politikacı, yazar, sanatçı, eğitimci bütün aydınlar beğenmediği, benimsemediği fikirleri sert sözlerle eleştirme alışkanlığından kurtulmalıdır. Herkes her fikre, her değere hoşgörüyle bakma gücünü kazanmalıdır. Adaletin, kalkınmanın ve ileri ülke olmanın temel anlayışı olan bu gücü kazanabilirsek kimse bizi çatışma ortamına sürükleyemez. (…)

Siyasetçilerimizden birisi Atatürk'ün Samsun'a çıkışından cumhuriyete giden süreçteki millî mücadelesini referandum tartışmasına malzeme yaptı.

Bu hükümet sistemi değişikliğine evet dersek karşımıza ciddî sorunlar çıkar; şu şu sorunları çözemez hale geliriz…gibi inandırıcı eleştiriler yapmak yerine, sesini de yükselterek kalkın ayağa dedi ve bu millet hayır diyecek ama aksi olur da evet çıkarsa biz yine Samsun'a çıkarız; Sivas'a, Amasya'ya, Erzurum'a gider sonra Ankara'ya gelir sizi İzmir'e kadar kovalar denize dökeriz…gibi sözlerle siyasî çatışma hamaseti yaptı. Aynı sertlikle de karşılık gördü. Ne çıktı ortaya böylece? Gerginlik, huzursuzluk dışında ele geçen ne oldu ki?

Atatürk Samsun'a halkı İzmir'e kadar kovalayıp denize dökmek için değil, düşman karşısında millî birlik gücünü kurmak için çıktı. Kongrelerde hep halk yok muydu? Halkın bir kesimini karşısına alma gibi bir icraatı oldu mu hiç?

'Türk milleti, millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.' diyen cumhuriyetin kurucusunun halkla el ele düşman üzerine yürüyüşü, bugün halkın bir kesiminin üzerine mi olacak farklı düşündüler diye yani?

Halkın derdi geçim geçim… Daha rahat yaşam! Bunu iyi yapacak olan nasıl yapacağını bize mantıklı bir dille anlatacak, biz de beş yıllığına onu seçeceğiz, yapacağım dediğini yapamazsa daha da oy vermeyiz olur biter diyor insanlar. İşi dallandırıp budaklandırmaya, 12 Eylül Darbe öncesi siyasetçiler gibi dalaşmaya gerek yok diyorlar.

Romanda işaret ettiğim gibi uyanalım artık; didişmesin siyasetçiler, çatışma hamasetinden vazgeçsinler! Bölünmeyelim, ikna edici fikirler üretelim de aklın yolunda bir olalım, düşmanlar gıpta etsin bize. Tek adam değil, çok adam olsun halka hizmet edeceğim onu rahata erdireceğim diyen…